14

1.9K 171 328
                                    

Gözlerimi kolumu sıkıca tutan ellere çevirdim. Canım yanıyordu ancak duygusal olarak daha kötü hissediyordum. Indio benim kardeşim olsa da onunla bir bağ kurabilecek kadar yakınlaşmamıştım. Şimdilik gözümde sadece Robert'ın oğluydu ve gözlerimin önünde yapmaması gereken bir şey yapmıştı. Ona kızgındım, hem de çok. Onun adına üzülmek yerine sadece öfkeliydim. Bu öfkemin de nedeni dönüp dolaşıp Robert'a çıkıyordu. Bunu ona nasıl yapabilmişti? Robert'ın geçmişini belki defalarca kez ondan dinlemişti, onunla yaşayıp büyüyen biri olarak babasının bu zehirle ilgili kötü anılarını çok iyi biliyor olmalıydı. Ben ise sadece internetten okuduğum birkaç şeyi biliyordum. "Sanki ağzıma silah dayamışım ve metalin tadını seviyormuşum gibi..." cümlesi aklıma kazınmıştı. O ise, oğlu, bunları bile bile aynı hataları yapıyordu. Kızgındım, onun Robert'ı hayal kırıklığına uğratmasından korkuyordum.

"Beni buraya sen çağırdın," dedim gözlerimi kolumu tutan ellerden ayırmadan.

Ellerini gevşetti, öfkeyle bakan kahverengi gözlerini benden arkadaşlarına çevirdi. Gülüyordu, histerik bir kahkaha atıyordu. Az önce kullandığı şey onda şimdiden bir etki yapmıştı.

"Ben çağırmışım," diye kendi kendine konuştu. Arkadaşları o konuşurken etrafı topluyorlardı. Eşyalarını alıp odadan çıktıklarında arkalarından bakakaldım. Indio kolumdaki elini hala bırakmamıştı ancak artık canımı acıtmıyordu.

"Konserimi dinlemen için çağırdım, kulisime değil!" dedi sinirle.

Öfkesinin sebebini anlamaya çalıştım. Ona öfkeli olan benken onun böyle olması beni oldukça germişti. Dişlerimi sıkıp onun tıpkı Robert'a –ama çoğunlukla bana- benzeyen gözlerine baktım.

"Robert buraya gelmemi söyledi. Sen de o gelmeden toparlansan iyi olur," dedim uyarıcı bir tonla.

Sonunda kolumu bıraktığında istemsizce elimle acıyan yeri ovuşturdum. Bana şaşkın gözlerle bakıyordu. Gözlerindeki kızarıklık belli oluyordu. Eğer bu şeyi düzenli olarak kullanıyorsa bir doktor ya da bu şeyle geçmişi olan biri bunu kolaylıkla anlayabilirdi. Robert'ın bunu fark edip etmediğini sorgularken onun karşımdaki koltuğa oturmasını izledim. Bir eliyle gitarını tutuyordu. Şaşkın görünüyordu.

"Ne yani, bunu ona söylemeyecek misin?"

Kaşlarımı çattım, birkaç adım yanına yaklaştım.

"Bunu neden yapayım? Bunu öğrense ne kadar üzülebileceğini bilirken."

Kafasını kaldırıp bana baktı, az önceki öfkesinden dolayı pişman olduğunu bakışlarından anlamıştım.

"Ben denedim...ama konserden önce stresliyken rahatlamam gerekiyor ve ben-"

Sesi ağlamaklıydı, pişmanlığını daha net anlamıştım. Yaptığı şeyin yanlış olduğunu biliyordu.

"Öyleyse kendini bahanelerle kandırmak yerine bırakmaya çalışmalısın."

"Olmuyor," dedi kızarmış gözleriyle bana bakarak.

"Babanı örnek al. Yardım al."

Bir anda yerinde doğruldu. Benimle aynı hizaya geldi. Boyu benden oldukça uzundu o yüzden kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Yüz hatları sertleşmişti. Pişmanlıkla öfke arasında gidip geliyordu. Bu şey onun duygu durum değişimini de etkiliyordu.

"Eğer birisi bunu kullandığımı öğrenirse mahvolurum. Babam beni affetmez."

Elimi kaldırdım, yapacağım şeyden emin değildim ama yine de yaptım. Elimi koluna koyup sıvazladım.

"Bir şekilde halledeceğiz. Ben bir doktorum unuttun mu?"

Sesim oldukça samimiydi. Az önce ona bu kadar öfkeliyken, o kolumu tutup canımı acıtmışken yine de içimde bir yerlerde ona yardım etmek istediğimi biliyordum. O da, ben de ne kadar reddedersek reddedelim birbirimize bağlıydık. Her şey kesinleştiğinde bu bağı hissetmek daha kolay olacaktı.

DAUGHTER OF DOWNEY / CHRIS EVANSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin