Gri bulutlar kasvetli bir şekilde dünyamı sarmıştı. Kendi ufak dünyamda gökyüzümü kapatan bu bulutlar yüzünden muhtaç olduğum güneş ışınları bana ulaşamıyordu artık. Karanlıktaydım. Yavaş yavaş ölüyordum.
Dünya tonlarca zehirli canlıya ev sahipliği yapıyordu ama hiçbir zehir tutsaklık kadar yavaş ve acılı öldürmüyordu.
Evden birisiyle iletişim kurmamın üzerinden birkaç gün geçmişti. En son, Melis zehrini zihnime saçmıştı. Dedikleri kendimi kaybetmeme neden olmuştu ve hışımla kendimi Hazer'in odasına atmıştım.
Hazer'in olan ama Hazer'in kalmadığı odasına. Kapıları çarpmama kimse yorum yapmamıştı. Doğrusu, günlerdir görmezden geliniyordum.
Melis ve Aras'tan bir beklentim yoktu ancak Hazer'in olanlardan sonra bana yine yokmuşum gibi davranması canımı sıkıyordu.
Aras ile ne konuşmuşlardı bilmiyordum ancak araları düzelmiş gibiydi. Ara sıra yemek yemek ve su içmek için aşağı indiğimde onları önceden oldukları gibi görmüştüm.
Ben mutfağa sıçan gibi sızıp bir şeyleri aşırıp kaçarken bunu farkında olduklarına emindim. Beni gerçekten yok sayıyorlardı. Hazer yüzüme bile bakmamıştı. Bunun nedeni Aras mıydı?
Beni yok saymaları beni neden rahatsız ediyordu ki? Onları bu kadar benimsemiş miydim? Benim hiçbir şeyim değillerdi. Onların hiçbir şeyi değildim.
Ne zamandır buradaydım? Bir hafta mı yoksa iki mi? Zaman kavramımı yitirmiştim. Sanki aylardır burdaymışım gibi hissediyordum. Uzun zamandır sahip olduğum tek hayat bu tutsaklıkmış gibi geliyordu.
Annem ne durumdaydı? Arkamdan ağlamış mıydı? Yoksa hayatından bir yükün kalktığını mı hissediyordu?
Zihnimin içi kocaman bir sirk gibiydi. Düşünmekten ve kurmaktan başım ağrıyordu ama yapabileceğim daha iyi bir şey yoktu. Konuşabileceğim kimse yoktu.
Hazer odasına çıkmıyordu bile. Salonda yattığından emindim. Bu benim günde bir saate yakınını sıcak suyun altında geçirmemi sağlıyordu. Vakit öldürmenin bir yolu da buydu.
Hazer'in gözünde bir oyuncak olmalıydım. Sıkıldıkça gelip oynadığı, istemedikçe görmezden gelip kenara attığı. Burada yaşadığım şey tam olarak buydu.
Şimdi ise kenara atılma sebebim onların geri dönüşü olmalıydı. Bu umurumda değildi tabi, planlarım sekteye uğruyordu ve canımı sıkan buydu. Yani, öyle olmalıydı.
Onun güvenini kazanmak giderek zorlaşıyordu.
Baloya gitmişlerdi. Cenk Varol diye bir adamın düzenlediği bir şeydi. Konuşmalarından anladığım kadarıyla bu adam, ölen adamın patronuydu.
Beni ise bu kasvetli evde bırakmışlardı. Özenle hazırlanmış ve yüzlerine buzdan maskelerini çekmişlerdi. Melis'in bile bu karanlık dünyaya nasıl ayak uydurduğunu görünce şaşırmadan edememiştim. Onlarla karşılaşana kadar bu yaşamların gerçek olduğunu bile bilmiyordum. Sadece televizyonda veya kitaplarda olduklarını sanırdım.
Giderken camdan onları izlemiştim. Hazer'in korumalarla olan kısa sohbeti ilgimi çekmişti. Kaçmaya çalışacağımı düşündüğü için onları tembihlemiş olmalıydı.
Özgür olmak istiyordum. Ağaçların içerisinde koşuşturmak ve güneşe bakmak. Kollarımı iki yana açıp çığlıklar atmak.
Kimseye ve hiçbir şeye muhtaç olmamak. Hapis edilmemek. Geleceği veya geçmişi düşünmek zorunda olmamak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dizleri Kanayan Kız
Fiksi Remaja"Şimdiden pes ediyorsun. Yalvarmanı sağlayabilirim." "Lütfen git." dedim cılız sesimle. Cevabı kendisini bana bastırmak olmuştu. "Bedenin böyle söylemiyor." "Hazer yalvarırım." dedim. "Sarhoşsun. Yalvarırım bırak beni." Hazer başını iki yana...