Hayır.
Bunu yapmış olamaz.
"Barın." dedim tekrardan ağlamaya hazırlıklı olarak. "Onu buraya mı çağırdın?"
Barın oldukça soğukkanlı bir şekilde beni başıyla onayladı. Benim aksime onun suratında endişeye dair hiçbir işaret yoktu.
"Beni öldürecek." diye mırıldandım korkuyla. "Bu sefer beni gerçekten öldürecek."
Barın tepki vermeden beni izliyordu. Hareketlerime canının sıkıldığı surat ifadesinden belli oluyordu. O beni anlayamazdı. Yaşadığım korkunun sebebini asla anlayamazdı.
Barın'ın rahatlığı sinirimi bozuyordu. Koltuğa yayılmış bir şekilde oturması, suratında hiçbir kaygı ifadesi olmaması sinirimi bozuyordu.
Onu orada bırakıp hızla evin kapısına ilerlerken buradan bir an önce uzaklaşmanın derdindeydim. Arkamdan gelecek miydi, bilmiyordum. Umurumda mıydı? Hayır. Hazer gelmeden önce buradan gitmeliydim.
Bunu bana yapmaya hakkı yoktu.
Evden hızla ayrıldığımda kendimi direkt olarak araba yoluna attım. O buraya gelene kadar ben gitmiş olacaktım. Ağaçlarla dolu bu yerde dağın başında olmalıydık. Hava sertti. Yollar bozuktu ve insana dair tek şey arkamdaki ahşap evdi.
Bu kadar yoğun yeşil bir görüntünün içerisinde bulunmak ve temiz hava huzur vermeliydi. Ben ise çarpan kalbimi adeta ağzımda hissediyordum. Üzerimde sadece Barın'ın uzun sweatshirt'ü vardı. Soğuk dağ havası içime işliyordu.
Araba için açılmış bozuk yolda, aşağı eğimli bir şekilde yürüyecektim. Eninde sonunda bu lanet dağdan inmek zorundaydım. Bir araç ile karşılaşırsam otostop çekebilirdim. İçten içe Barın'ın arkamdan gelmesini de istiyor olabilirdim. Ne kadar korktuğumu görüp yaptığı şeyden vazgeçebilirdi. Bu lanet yerden hızla uzaklaşır, Hazer ile karşılaşmazdık.
Dalgın bir şekilde, ama bir o kadar da hızlı ilerlerken hemen yanımda duyduğum sert fren sesiyle sıçradım. Kafamı çevirdiğimde ve siyah cip görüş alanıma girdiğinde soluduğum hava boğazıma yapışmıştı.
Barın ona mesaj atalı oldukça zaman geçmiş olmalıydı. Beni asıl korkutan şey ise mesajı alır almaz yola çıkmış olduğu düşüncesiydi. Hiç zaman kaybetmemişti.
Arabadan hışımla indiğini gördüğümde kaçmamın bir anlamı olmayacağını biliyordum. Yakalardı. Yakalayacaktı.
Bana doğru hızla adımladı ve ben daha ne olduğunu anlayamadan oldukça sert bir şekilde sırtımı arabaya çarptığında acıyla inlemiştim. Eli boğazıma sarıldığında refleksle iki elimi bileğinin etrafına sardım.
"Hazer." diyebildim zorla. "Lütfen."
Suratını bana yaklaştırdı. "Sen ölüsün."
İçim ürpermişti.
Kendimi zorlayarak suratına baktığımda öfkeyle siyaha bürünmüş keskin gözlerini göreceğimi biliyordum. Öyle de olmuştu.
"Sana iyi davrandığım bunca zamanı hiç hak etmedin. Senin dilin bu kızım. Seni Cenk'in evinden aldığımdan beri konuştuğum dilden anlıyorsun sen. Cehennemi yaşatacağım sana." Sesi sinirden o kadar boğuktu ki öfkesi bütün vücuduma yayılıyordu.
"Canımı yakıyorsun." dedim ağlamaklı bir şekilde ve belki bırakır umuduyla. Umursamamıştı. Ağır bedeni üzerime abanmış, güçlü elleri boğazımı ölüm isteğiyle sarmıştı. Nefes alma isteğiyle kıvranıyordum ancak eli nefes almam için oldukça az imkan veriyordu. Boşta olan eliyle tam yanıma, arabaya sert bir yumruk indirdiğinde sıçradım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dizleri Kanayan Kız
Подростковая литература"Şimdiden pes ediyorsun. Yalvarmanı sağlayabilirim." "Lütfen git." dedim cılız sesimle. Cevabı kendisini bana bastırmak olmuştu. "Bedenin böyle söylemiyor." "Hazer yalvarırım." dedim. "Sarhoşsun. Yalvarırım bırak beni." Hazer başını iki yana...