Çayları bizim çay gibi düşünün.(multi-medya)
Günlerdir Azer'in yüzünü görmemem içimde bir yerlere derin sızılar bırakıyordu. Ona söylememiştim, haklıydı...
O da bana söylemezse bende böyle yapardım heralde. Ama beni bu haldeyken yanlız bıraktığı için ona kırgındım.
Verdiği sözden dolayı gece gelip bana dönerek uyuyordu. Benim uyuduğumu sandığı hiçbir gece ben uyumamıştım. Arada saçlarımı öpüyordu ama sanki ateşe dokunmuş gibi hemen geri çekiliyordu. Bilerek beni kokusuna, sıcaklığına hasret ediyordu.Dört gün olmuştu taburcu olalı, taburcu olurken bile yanımda olmaması ona kızgın olmama sebebiyet vermişti.
Şimdide ben ona kızgınım. Özür dilememe bile izin vermeden gitmişti.
"Saat gecenin 02.00'si ve beyefendi hala ortalarda yok!" Diye kendi kendime yatağın içinde söyleniyorken kapı açıldı. İyi insan lafın üstüne gelir.
Sırtımın kapıya dönük olması büyük şanstı.
Yere düşen kemer sesini duyuyordum. Üzerini değişiyordu.Yatağın diğer tarafı çöktü daha sonra saçlarımı geriye doğru okşadı.
"Sözünü tutta bana sırtını dönme Hüma kuşu" dedi. Gülümsememek için büyük bir çaba sarfediyordum.
Yüreğim öyle hızlı atıyordu ki, sesini duymasından korkuyordum.Anlıma uzun bir buse kondurdu. Son bir haftadır benimle olan en uzun temasıydı.
"Sen kokumun gülüsün
Sen gönlümün aşkısın
Hem dert hem dermanımsın
Ak başımın belası..." bu sözler çok fazla tanıdıktı.Hatırladım, evlendiğimiz gün söylenen şarkıda geçen sözlerdi.
Ben miyim baş belası?
Acaba kendisi neydi?
"Acaba ne zaman başına bela oldum beyefendi?" Dedim yine dilimi tutamayarak. Biri ağzımı bantlayabilir mi lütfen?
Azer biran irkilir gibi benden uzaklaştı. Boğazını temizleyerek yataktan çıktı. Hala daha kızgınlık oyununa devam edecek utanmasa ama bu sefer ben ona sinirliyim.
"Saatin kaç olduğunun farkındasındır inşallah." Dedim kaşımı kaldırarak.
Gözlerini bana çevirdi. Ruhsuz görünmeye çalışıyordu ama malesef iyi bir oyuncu değildi.
Söyleyecek şey aradığına adım gibi eminim."Madem gündüzleri eve gelmeyip; gece geç geliyorsun, sabah erkenden ben uyanmadan evden çıkıyorsun. Eğer beni bu kadar görmek istemiyorsan ben giderim sen rahatsız olma! İlk hatamızda böyle davranacaksan yürüyemez. 'Sırtımızı birbirimize asla dönmeyelim ilk önce dinleyelim' diyen sendin şimdi ise ilk hatamda arkanı döndün bana. Üstüne üstlük bunu ben hastanedeyken, ağır bir ameliyat geçirdikten sonra yaptın." Dedim sinirle.
Yataktan yavaşça kalktım. Karşısına geçtim ve parmağımı göğsüne vurarak konuştum. "Sen, sözünü tutmadın Arıkan." Dememle dudaklarımda dudaklarının baskısını hissettim.
Bir elini ensemden geçirdi, diğerini ise belime sarıp daha da kendisine çekti beni.
Ben sadece ani hareketinden dolayı kaskatı kesilmiştim.
Dudakları öylece duruyordu ama sanki düşüncelerimizle derin derin öpüşüyorduk.
İkimizin de gözleri kapalıydı. Bizim temasımız somut değildi. Biz kalbimizle öpüşüyorduk. Bizim dilimiz sivriydi, yüreğimiz ise onun tam aksine şevkatli.Azer'in göğsünde duran elim, kalbinin ritmini çok iyi hissediyordu. Öyle güçlü atıyordu ki dudaklarını acemice haraket ettirip üst dudağımı iki dudağının arasına aldı. Kafasını yana yatırarak dudaklarımı talan etmeye başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hûma Kuşu (Berdel)
RandomAslında berdel yüzünden evlendiği kocasıyla hiç birlikte olmamış, ama kayınvalidesi ve kayınpederi kısır denip üzerine kuma getirilmiş öğretmen Hüma'nın hikayesi.