26.Bölüm

4.8K 162 71
                                    

Öncelikle üç şehidimizin ruhları şad olsun...
Çok şükür ki kanları yerde kalmadı. Diğer bir yandan bugün dedem beyin kanaması geçirdi. Allah'tan bölümünün %80'ini yazmıştım yoksa bu moralle biraz zordu bölüm yazmam. Durumu şuan iyi çok şükür.
İnşallah istediğiniz gibi bir bölüm olabilir...
Bölüm ithafı yapmak istiyorum ama cidden seçemiyorum. Eğer bölümü ithafı yapmamı isteyen varsa lütfen söylesin.

İYİ OKUMALAR...

O olayların üzerinden tam bir hafta geçmişti. Heran tabiki de alamamıştı onları. Sadece tehtitler savurmuştu. Heran; Havin'e kötüydü, Affan'a değil bu yüzden de Affan tanıdığı iyi(!) babasını özlüyordu. Boşanma evraklarını Azer halledecekti düğünden sonra.

Erkek çocuğu olduğu için aile baya seviyordu Affan'ı.
Bugün kına yarın düğün olacaktı. Ama ben Havin'i dinlemek istiyordum. Bir hafta boyunca onun dinlenmeye ihtiyacı olduğunu düşünerek birşey konuşmamıştım.
Bugün herşeyi öğrenmek istiyordum.

Affan, küçük kuzenlerimle kovalamaca oynuyordu. Bunu fırsat bilip Havin'nin yanına oturdum.
Biranda irkilirken bana döndü. Sırtını güven verircesine sıvazladım.
"Korkma mavişim" dedim naif bir ses tonuyla.

"Havin neden anlatmadın? Neden aramadın? Biz neydik burada? Derdini neden bize anlatmadın? Azer söylemese bilmeyeceğim mavişimin neler çektiğini" acı bir tebessümle bana baktı. Sonra gözleri alayla gözlerimi buldu.

"Amaaan Hüma boşver. Bugün senin Kınan var benim sorunlarımı bırak" dedi samimiyetten uzak gülümsemesiyle.
İçimdeki dürtüyle ona sımsıkı sarıldım.
"Özür dilerim... yanında olmadık, biz nasıl arkadaşız? Özür dilerim mavişim" dedim gözlerimden bir damla yaş yanaklarıma doğru süzülürken.

"Şşşt deme öyle! Siz benim olmayan, annem oldunuz." Dedi titreyen sesiyle.

"Tamam bugün değil ama birgün herşeyi söyleyeceksin ve buda en kısa zamanda olacak." Dedim. Kafasını onaylar anlamda salladıktan sonra "ben Affan'a bakayım" dedi ve gülümseyerek çıktı.

           
                             ***

Kızlar etrafımda dönerken, ağlatmak  için uğraşıyorlardı.
Bugünü ne kadar beklediğimizi bilseler asla ağlamayacağımı da bilirdiler. Yanımda oturan Azer son derece mutluydu.
Ona dönüp baktım "bunlar seni ağlatmaya yeminli, sen ağlamamaya" dedi gülerken. Ona gülümseyerek "öyle" dedim. "Öyle olmasaydı eğer asla izin vermezdim kimsenin senin inci tanelerini düşürmesine" dedi gülümserken ve elinin biriyle elimi tutup, parmaklarımızı kenetledi.

"Ya kızım ağlasana artık ya!" Diye söylenen arkadaşlarıma omuz silkerek cevap verdim.
Niye ağlayacağım ki? Hemde bugünü iple çekerken.

"Yok bunun ağlayacağı felan yakın kınasını" diye yalancı bir kızgınlıkla söylenen Derya'ya baktım.
"Öyle yapın çünkü ağlamayacağım" dedim gıcık gıcık. Halamın kızı olan Solmaz abla elime kınayı yakarken biran Azer'in parmağına da süreceğini anladığımda hemen atladım "abla ben süreyim Azere" dedim, başkası -bu aileden de olsa dokunması sinir uçlarıma dokunuyor,kıskançlık hormonlarımı devreye koyuyordu. Yanımdaki adama döndüm.
Küçük serçe parmağına kınasız olan elimle, güzelce kınayı sürdüm.
Kafamı kaldırıp Azer'e baktığımda öyle güzel bakıyordu ki, o bakışlara tutsak olmak istedim.

Geri çekildiğimde diğer elime de kına yakılınca avcumu yumruk şeklinde sıktım.
"Gelin avucunu açmıyor Fazilet Hanım" diyen kuzenlerime baktım. Erkeklerle karışık bir kınaydı.
Düğün gibiydi bunu ben istemiştim.
Fazilet Hanım gülerek bize doğru geldi.
Azer'in tüm ablaları, abileri, kuzenleri buradaydı tıpkı benimki gibi. Sadece bir kuzenim eksikti. Keşke o olsaydı da diğerleri olmasaydı çünkü en çok onu seviyordum. Çocukluğum onunla geçti çünkü o da yurtdışındaydı.
Gelemeyeceğini söylemişti, işleri yoğunmuş.

Hûma Kuşu (Berdel)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin