13. BÖLÜM -Düzenlendi-

465 45 18
                                    

Ne bir dalın çıtırdaması ne hayvan sesi ne de yağmur sesi. Orman yaklaşık yarım saattir sessizdi. Bir ağacın gövdesi dibine çökmüş hareketsiz bekliyordum. Ondan kaçtıktan sonra peşimden gelmemişti. Uzun bir süre koşup daha sonra burayı kendime dinlenme yeri olarak seçmiştim. Kollarımı vücuduma dolamış biraz ısınmayı bekliyordum ama rüzgar buna karşı çıkarcasına sertçe esiyordu. Bacağımın acısı büyük oranda geçmişti. Ama yine de sızısını hissediyordum.

Orman bu kadar sessizken yürümeye cesaret edemiyordum. Karanlık havalarda ormanda gezmeye çok alışıktım ama hiçbiri böylesine bir amaç uğruna kaçmakla eş değer değildi. Bu orman ne benim Alex'le vakit geçirdiğim orman olabilirdi ne de sevdiğim sürekli tek başıma geldiğim orman. Şuan bastığım toprak üzerinde huzurla dolaştığım toprak değildi. Şuan arkasına saklandığım ağaç küçüklüğümde oynarken saklandığım ağaç değildi. Evet saklanıyordum ama bu kişi Alex veya ailemden birisi değildi. Amacı çok farklı olan ve tanımadığım birisiydi.

Kaç saat olmuştu bilmiyordum ama saatin geceye yaklaştığından emindim. Ayağa kalkınca uyuşan bacaklarım ayakta durmamı zorlaştırmıştı. Soğuğu biraz daha hissediyordum şimdi. Yağmur yarım saat kadar önce etkisi yitirmişti. Geride kalan uzaklardan çakan şimşeklerdi. Cılız bir şimşeğin aydınlattığı havanın bundan sonra bana yardım edebileceğini sanmıyordum. Artık ışığı ormanı aydınlatmaya yetmiyordu. Sırtımı yaslandığım ağaçta çekip bir süre etrafı dinledim. Yine sessizlik hakimken olabildiğince etrafı görmeye çalıştım. Kimse yokmuş gibiydi sanki. Belki şuan telefonumu çıkarıp yardım isteyebilirdim ama kapalıydı ve açılması zaman alacaktı. Ayrıca ışığın uzun mesafeden de olsa görüneceğine adım kadar emindim. Kısacası cesaret edemiyordum.

En azından yolu bulma umuduyla kafamda bir şeyler oluşturmaya çalışıyordum. Yolun sağımda mı solumda mı yoksa tam karşımda mı olduğunu anlayamıyordum. Bir şekilde karar verip o yöne doğru gitmem gerekiyordu. Solumda olması en mantıklı gelendi ve bu yolu izlemeye karar vermiştim. Neye göre mantıklı geldiğini de bilmiyordum ama bir yoldan gitmek zorundaydım.

Sessiz bir şekilde yürümeye başladım. Ellerimi cebimde ısıtmaya çalışıyordum. Göz yaşlarının bıraktığı izler rüzgar esince üşümeme neden oluyordu. Asla unutamayacağım bir yüze sahipti. Her ne kadar tanımasam da yabancı gelmemişti. Daha önce yüz yüze gelmediğimize emindim ama bir yerde görmüştüm. Keşke tanıyabilseydim onu.

Uzun bir süre yürüdüğüm orman sanki bitmeyecek gibiydi. Kesinlikle yanlış yöne gidiyordum artık emin olmuştum. Ama yönümden şaşmak bana zaman kaybettirecekti. Elbet bir yere çıkacaktı.

Çok değil sadece 10 dakika kadar bir süre geçtikten sonra hayatıma iki seçenek sunan yolu bulabilmiştim. Belki hayatımı kurtarabilecektim belki de yakalanacaktım. Asıl beni meraka düşüren ise benim hangisini istediğimdi.

Bu yola çıktıysam devam etmem gerekiyordu ama aklımın alamayacağı kadar korkuyordum. Tek amacım benim yüzümden başka birilerinin ölmesini önlemekti. Ve tek yo kendimi onlara teslim etmemden geçiyordu. İstemiyordum. Ne kendimi öldürebilirdim ne de başkalarını. İki tarafı da orman olan yolun kenarında kafe tarzı bir şey görür görmez hızlı adımlarla oraya yöneldim. Kapının önüne gelince bir şeyler anımsar gibi oldum ama düşünmemeye çalıştım. İçinde bulunduğum duruma odaklanmak zorundaydım.

Ahşap kapının camı çatlaktı. Buğulu camdan içerisi görünmüyordu. Ağaçların arasına park edilmiş hurda bir araç dikkatimi çekti. Kırmızı soluk rengi karanlıkta çok az belli oluyordu. Kasasının üzeri örtülüydü. Elim kapı kolu üzerinde dururken bu sırılsıklam halimle nasıl bir açıklama yapacaktım bilmiyordum. İçeri girip girmemekte kararsızken biraz olsun dinlenme şansım olduğu akılma geldi. Belki yardım için bile ailemi arayabilirdim. Arayıp aramamak konusunda emin olmamakla birlikte kolu yavaşça aşağı indirdim.

ÇIĞLIK (DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin