''Nereden başlamalıyım bilmiyorum.'' İnce sesi titrediğinde yüzünde gülümseme oluştu. Hatırladıkları anıların güzelliğinden miydi yoksa geçmişte kaldığının rahatlığı mı?
''Arşive girmişsiniz...'' bağdaş kurmuş, sırtını ağaca yaslamıştı. ''Size kızmıyorum. Yaptığınızın yanlış olduğunu zaten biliyorsunuz. Bizde biliyorduk.'' Öyle güzel güldü ki birden. Ne güzel anıydı ne de rahatlık. Acı barındıran güzellikteydi gülüşü.
''O zamanları hatırlamak istemiyorum. Sanki her gün resimlere bakarak yad eden ben değilmişim gibi.'' Son sözü bize değil de kendisine söylemişti daha çok. Rüzgar esince hırkasına daha çok sarıldı. Konuşamıyordu belli ki. Zor bir şey istemiştik...
''Üzgünüm. Öyle üzgünüm ki ne güzel insanlar gelip geçti, ne güzel anılar, ne güzel fotoğraflar... İşte bu yüzlerce güzel anı bir kötü anıyı geride bırakmaya yetmedi. Yetemedi... Şu kasabada bunları hatırlayan, birebir yaşayan tek kişi benim ya belki de onun ağırlığı vardır üzerimde.'' Ellerini birbirine birleştirmiş tırnakları ile oynuyordu.
''Andre-'' adını söyler söylemez gözleri doldu. ''Andre Black, benim en yakın arkadaşımdı. Çocukluktan gelen bir bağlılığımız vardı.'' Kafasını kaldırıp dolu dolu olan mavi gözleriyle bize baktı. ''Ayni siz ikiniz gibiydik. Gölde balık tutardık, akşam ailelerimiz ile birlikte yerdik. Bembeyazdı benim gibi. Benziyorduk, gözlerimiz hariç. Benim kalbimin saflığı yansımıştı mavi gözlerime. Onun ise düşüncelerinin karalığı. İri iri gözleri vardı upuzun kirpikleriyle. Saçları uzundu.'' Elini kaşlarının biraz üstüne tuttu. ''Gözleri gibi onlarda simsiyahtı. Diğer çocuklar gibi değildik. Onlar bizimle oynamak istediğinde Andre elimden tutup uzaklaştırırdı beni oradan. Bahçelerinde ağacın en güzel yerine ev yapmıştı babası bizim için. Oraya çıkıp kitap okurduk.'' Hüzünde buruk bir gülümseme, gözlerinden damlayan minik minik yaşlar...
''Sonra onlar taşındı. Ve ondan sonra başka arkadaş edinmedim. Bir gün geri dönerse onların yanından da çekmesin beni diye. Oldukça uzun geçen yılların ardından geri döndü. Öyle uzun zaman geçmişti ki... O da evlenmişti, bende evlenmiştim. Onu görünce yanına gidip sımsıkı sarıldım. En son gördüğümde küçük bir çocuktu, şuan ise yanına yakışan genç bir kadınla birlikteydi. Tahminimce üç dört sene geçtiğinde aradan, eşinin hamile olması aralarındaki kavgayı biraz olsun yatıştırmıştı. Merrick doğdu, büyüdü. Ama genç kızken hayatına son verildi. Babası tarafından. Eşi Erin Andre'nin yaptığını itiraf etmişti. Ama Andre sadece kanıtlamasını istedi. Ne Erin ne polisler kanıtlayabildi. Bir sene... Çok değil bir sene sonra yeni bir ölüm haberiyle sarsıldı kasaba. Erica Powell. Öyle güzel bir kadındı ki... Aynı zamanda Erin'in en yakın arkadaşı. Andre o kadar zekiydi ki... Aklınızın alamayacağı oyunlar oynardı. Gerçek gün gibi belliydi. Andre'nin yaptığını herkes biliyordu. Ama iş kanıtlamaya geldiğinde dünyanın en zor şeyi karşınıza çıkıyordu. Siz sadece onun size gösterdiği kadar görebilirdiniz. O bile bile bir açık verirdi sonra kendi köşesine geçip onu kanıtlayamamalarını seyrederdi. Tabi bunu herkes yanlışlıkla açık verdiğini sanardı. Kukla gibi kullanırdı insanları. Ah o polisler...'' İçten bir kahkaha attı.
''Asla anlayamazlardı. Asla Andre'nin planlarına erişebilecek kadar, anlayabilecek kadar zeki değillerdi. O yaşadığı süre boyunca en çok beni öldürmesinden korktum. Çünkü...'' elini kaldırıp yüzünden akan yaşları sildi.
''Çünkü ben bu olacakları 6 yaşımdan beri biliyordum. Film izlemiştik bir tane. Katinin hayatını anlatan kesinlikle yaşımıza uymayan bir filmdi. O film Andre'yi bu yola sürükledi. O günden sonra bana bu planların hepsini anlatmıştı. Çocuk aklıma hiçbir şekilde ileride gerçekten bunları yapacağına ihtimal vermemiştim.'' Güzel kahkahası bir kez daha yankılandı bahçede.