'Sınavım vardı bölüm kısa oldu biraz. Ama diğer bölümü uzun yazıp telafi edebilirim umarım.'
*MEDYA EMİLY*
''Kapı çaldı.''
''Evet biliyorum''
''O geldi.''
''Biliyorum.''
''Kapının arkasında. Katil. Bizi öldürecek''
''Rosalie! Sakin olur musun?'' her ne kadar onu sakinleştirmeye çalışsam da en az ben de onun kadar korkuyordum. Geldi. Aramızda sadece kapı var.
''B-biliyorum. Tamam mı? Sessiz olalım. Bütün ışıkları kapatalım ve saklanalım'' Korkudan kekeleyerek konuştuğumu fark ettiğim an içimi daha büyük bir korku kapladı. Ben hayatımda hiç korkudan kekelememiştim. Hatta şu anda ilklerimi yaşıyor olabilirdim. Vücudum ilk defa bu kadar titriyordu ve elim ilk defa bu kadar kasılmıştı. Kapı ile aramızda çok az bir mesafe vardı. İkimizde korkudan yerimizden bile kıpırdayamaz bir haldeydik.
''Evet bence de saklanmalıyız. Yada pencereden de çıkabiliriz. Veya balkonda da sakanabiliriz. Bizi bulmamalı. Kesinlikle bizi bulamamalı.'' Rosalie'nin hareketleri gerçekten normal değildi. Ağlıyordu ve sesi titriyordu. Bunlara ek olarak sonunda hareket edebilmiş ve saklanacak yer arıyordu. Evin içinde sürekli dolanıp duruyordu ve bu beni daha da korkutuyordu. Yanına gittim ve sertçe kolundan tutup bana dönmesini sağladım.
''Rosalie sakin ol tamam mı? Şimdi ışıkları kapatacağız ve...'' sözümü kesen tekrar kapı zili oldu.
''Ve...?'' Gözlerini tekrar kapıya dikti.
''Ve yapacağız işte bir şeyler. Rosalie bana bak! Bana bak dedim! Şu anda bizi bulması çok olanaklı tamam mı? Yapacağımız her hareket bizi daha kötüye sürükleyebilir. Şu anda ikimizin durumu da aynı. Bende en az senin kadar korkuyorum ve böyle davranarak durumu daha zorlaştırıyoruz.'' sımsıkı sarıldı. Gözlerimdeki yaşlar gökyüzünden aşağı doğru inen yağmur damlaları gibi yol izliyorlardı.
''Peki'' Bütün ışıkları kapattık. Mutfaktaki ocağı söndürdüğümden emin olunca telefonumu da aldım ve Rosalie'nin odasına gittim.
''Rosalie nerdesin?'' diye fısıltıyla sordum.
''Burdayım'' kafamı kaldırdım ve Rosalie'ye baktım.
''Oraya nasıl çıktın?'' bir duvarı tamamen kaplayan büyük giysi dolabının üzerine sırt üstü uzanmıştı.
''Çalışma masasına bas ve yukarı çık.'' dediğini yaptım ve yukarı çıktım. Kafam tavana değiyordu ve ben hareket etmekte oldukça zorluk çekiyordum. Rosalie'nin yaptığı gibi yanına sırt üstü bir şekilde uzandım.
''Elinde tuttuğun şey ne?'' diye sordum.
''Odun. Yani sopa. Acil durumlar için tedbir. Mesela tam kafanın yanında biber gazı var. Çekmecemde de bir tane var. Aynı şekilde mutfakta, banyoda ve salondaki koltuğun yanındaki çekmecede de var. Verandanın altında bir sürü bu sopalardan var. Annemlerin odasında babamın ruhsatlı silahı var.'' Şaşırmadım desem yalan olurdu.
''Tek çocuğum. Babamın işinden dolayı annem ve babam sürekli kasaba dışına çıkıyorlar. Evde tek kalmaktan korkmuyorum fakat ailemin edişeleri var. Buranın güvenli olmadığını ve taşınmamız gerektiğinden bahsediyorlar. Zaten bir yada iki aya kalmadan taşınmayı planlıyorduk.'' Kapının yavaşça açılma sesine karşılık Rosalie elindeki sopayı dahada sıkmaya başladı. Bende sessizce biber gazını aldım.
Herkes ayaktaydı ve öylece bekliyorlardı. Duvardaki 'yalvarırım yardım edin' yazan kısıma bakıldığında kırmızı kan rengi iyice koyulaşmıştı. Aslında o duvarda birden fazla yazı vardı. Aslında sadece o duvarda değil bütün duvarlarda yazılar vardı. Yardım mesajları. Her yerde vardı. Bütün her yer kıpkırmızı. Ayakta duran Emily'lerin bembeyaz olan üstleri rengini koyu kırmızıya bırakmıştı. Elleri ise parçalanmıştı.