Medya Katherine
Yaklaşık yirmi dakikadır kendi odamdayım. Aynı şekilde Rosalie'de kendi odasında. Dominik gelip tamamen kendi odalarımızda kalmamız gerektiğini söyledi. Ama biz itiraz edip olayı büyütünce iki adam gelip zorla odalarımıza götürdüler. Tabii ben bu adamın bacağına sağlam bir tekme geçirince beni tutmaya çalıştı. Bende sinirden adamın kolunu ısırdım. Sonra beni sandalyeye bağladılar. Ve şu anda bileğim dayanılmaz bir biçimde ağrıyor. İlk başta o kapıya tekme atmamalıydım... Sonra kızıl saçlı oldukça güzel bir kız ayak bileğime krem sürdü ve sardı. Şu anda ise hala bağlı biçimde olan ellerimle sıkıntıdan patlamak üzereyim. En sinir bozucu tarafı ise Dominik tam karşımda oturmuş elindeki büyük pizza dilimini yemeye çalışıyordu.
''Aç mısın?'' diye sorduğunda başımı kaldırıp ona baktım. Ne zannediyordu ki? Salata ve patates kızartması ile doyacağımı mı?
''Ellerini çözeceğim. Ama bir yerleri kırıp dökmek yok. Ayrıca kendine de zarar vermekten vazgeç.'' dediğinde dudağımı kemirmeyi bıraktım. Kucağındaki pizza kutusunu yere koyup yanıma geldi ve arkamdan deli gibi bağlar gibi sımsıkı bağlanmış ipleri çözmeye koyuldu. Bileğimi her kıpırdattığındaki çığlık atma isteğimi zorla da olsa bastırmayı başardım. Ellerime baktığımda sanki benim değilde başka birisinin eli gibiydi. İplerin bağlandığı yerler mora yakın, tırnaklarım kırılmış bir vaziyetteydi. Ellerime baktıkça ağlama isteğiyle doluyordu içim. Bence olması gerekenden en az bin kat daha sıkı bağlamışlardı. Dominik'in uzattığı bardağı almak için elimi uzattığımda bileğimin acısıyla yüzümü istemsizce buruşturdum. Hareket dahi ettiremezken elimi nasıl alacaktım ki o bardağı? Büyük bir çabayla hareket ettirdiğim elimi uzattığımda, bardağı almamla elimden düşmesi benim acı içinde bağırmam hepsi üç saniye içinde oldu. Yumruk yaptığım ellerimin arasından damlayan kanı gördüğümde elimi açtım. Daha önce gerçekten fark etmediğim çizgiler vardı elimde. Düşününce aynaya attığım parfüm şişeleri veya ordan sıçrayan cam parçaları kesmişti elimi. Acısını daha yeni fark etmem tuhaftı. Elimin içinde oluşan derin kırmızı çukurluk ve koyu kırmızı kan birikintisi ise elimin ne denli acıdığını kanıtlar nitelikteydi. Bu kadar olamamalıydı. Daha önce fark etmemem olanaksızdı bana göre. Bu çizik... Fazla derin, fazla büyüktü. Bu kesinlikle yeni olmuş bir şeydi. Benim hatırlamadığım...
Dominik tam karşımda dizlerini çökmüş dolu gözlerle elime bakıyordu. Zorla kaldırıp kendi elini, benim elimi tuttu. Gözlerinden damlayan yaşı hızla kafasını yana çevirerek gizlemeye çalıştı fakat benim görmeme engel değildi. Dominik benim için ağlıyordu? Hadi ama! Amacı neydi? Büyük bir hızla kalkıp kapıyı kilitledi. Sonra tatmin olmamış gibi gözleri ile etrafa bakındı. Sonra arkasına çalışma masası, sandalye, tekli koltuk, komidinler... Ne varsa kapıya dayadı.
''Ne yapıyorsun?'' diye sorduğumda yanıma geldi. Yüzümü ellerinin arasına alıp,
''Sakin ol,'' deyip banyoya gitti.Sargı bezi, ilaç, krem ne varsa getirmişti. Elimi açıp koyu kahverengi sıvıyı elime döktü. Diğer eliyle ağzımı kapattığı için attığım çığlık boğuk çıkmıştı. Sanki benzin dökmüş, üstüne çakmağı çakıp atmış gibi yanıyordu elim. Evet şu an ki hissimi en iyi anlatan tanım bu.
''Şşt. Sakin ol.'' deyip elini ağzımdan çekti. Yerde duran kremi elime sürdü ve yavaşça sardı.
''Dominik neler oluyor?'' diye sorduğumda kapının kilidinin açılma sesi geldi. Hafifçe itildiğinde açılmadı kapı.
''Emily! Aç şu kapıyı!'' diye kaba bir erkek sesi geldi. Domink ise kapının açılmasını önlemeye çalışıyordu.
''Dominik! Açın şu lanet olası kapıyı!'' diye bağırdı tekrar. Ama kapı aralanmaya başlamıştı bile. Dominik bana dönüp,