Ölürken beyaz ışık görülür, değil mi? Ama doğru değil... Ben uçurumdan aşağı düşüyor gibi hissediyorum. Soğuk... Karanlık... Yalnız... Tek başımayım bu sefer. Ne ailem var yanımda ne de Alex.
Yalnızım bu boş sokakta. Karanlık, bir adım sonrasını göremediğim sokakta yalnızım. Buraya nasıl geldiğimi bilmiyorum. Birden beliriverdi gözümün önünde. Işık bulma umuduyla yürüyorum. Bir adım sonrasının ne olduğunu bilmiyorum. Ben yaşadıklarımdan sonra karanlıktan nefret ettim ilk defa. O ormanda vazgeçtim karanlığın huzur olduğuna. Ama eğer ışığa çıkarsam, tekrar karanlığa yöneleceğimi de biliyorum. Işık bulmaktan korkuyorum, fakat onu bulma umuduyla yürüyorum.
Jason•
Hastahane kokusu beni daha çok gererken yine yaptığımızın yanlış mı doğrumu olduğuna karar veremiyordum. İlk başta doğru gibi gelmişti. Kardeşimin sağlığı, psikolojisi için en doğru kararın oraya yatması olduğunu düşünüyordum.
''Jason, annen uyandı.'' babamın sesi ile koltuktan kalktım ve yatağın başına geldim.
''Emily nasıl?'' diye sorduğunda yine ağlamaya başlamıştı.
''İyi olacak,'' derken babam annemin elini bir an olsun bırakmıyordu.
''İyileşince ne yapıp ne edip onu oradan çıkarmalıyız.''
''Anne doktorların kararları olumlu yönde olmazsa eğer nasıl çıkaracağız?''
''Bilmiyorum...''
''Micheal'a söyleyelim. O yapar bir şeyler, zaten yatırılırken de o yardım etmişti. Bir yolunu bulur elbet." ona güvenmemekte haklıydım belki de...
''Ben ona güvenmiyorum anne.''
''Biz yatırılmasın dediğimizde, bizi kararımızdan döndürmek için de çok uğraşmıştı zaten. O çocukta var bir şeyler.''
"Jason, bencillik yapıyorsun."
"Hayır bencillik falan yapmıyorum." deyip çıktım odadan. Ona nasıl güvendim ben... Emily'nin kapısının yanına çöktüm ve biraz olsun sakinleşmeye çalıştım. Gözlerimi kapayıp, bütün bu vücudundaki yaraların nasıl olabileceğini düşündüm. Tamam, göğüsüne kendisi saplamıştı camı, fakat boynundaki bıçak darbesi ve bileklerindeki kesikler...
''Madison'u öldürmenin cezasını mükemmel bir şekilde çekiyorsun Jason Rice. Sen benim kardeşimi öldürdün ve bende yarım kalan işimi bitirip, senin kardeşini öldüreceğim.''
Dominik•
Biraz daha sakinleşmiş olarak girdim hastaneye. Asansörde 8 yazan tuşa bastım. Yanımda ağlamaktan helak olmuş genç bir kadın duruyordu. Telefonu çaldığında eliyle gözündeki yaşları sildi, sesini düzeltti ve telefonu açtı.
''Efendim?'' sesinin düzgün çıkmasını umarak konuştu.
''O mu, değil mi diye bakmaya geldik,'' dediğinde sıktı gözlerini, ağlamamaya özen gösteriyordu.
''Ne demek istiyorsun? Ne demek kendini en kötü ihtimale hazırla? Ben inanıyorum, o değil.'' sonlara doğru tamamen sesini yitirmiş, titremeye başlamıştı. Karşı tarafı dinledikten sonra telefonu kapatmış, olabildiğince hızlı bir şekilde asansörden inmişti. Kadının bu halini görmek beni ciddi anlamda olumsuz etkilemişti. Bir yakınını o mu değil mi diye tespit etmeye geliyorsun... Kolay değil, hiç kimse için kolay değil. Asansör sekizinci katta durduğunda yaşlı bir çift ile indim. Birbirlerinin ellerini sımsıkı tutmuş ikisi de birbirinden destek alıyordu. Önümden geçen bir insan ile dikkatim dağıldı. Asansöre son anda bindiğini gördüm. Kat tuşuna basıp yüzünü döndüğünde, asansöre doğru koştum fakat çoktan kapanmıştı. Olabildiğince hızlı bir şekilde merdivenlerden indim.