9.BÖLÜM-Düzenlendi-

513 47 4
                                    

''O kadar da değildir herhalde. Gerçi olabilirde. Sürekli bir yerlere çarpıyorsun falan. Kafan o kadar sarsıntıyı kaldıramadıysa demek ki.'' Açık olan tek gözünü tekrar kapattı. Gözümden süzülen yaş dizime düşerken içimin acıdığını hissettim.

''İlk defa mı söyledin bunu birisine?''

''Birisine değil de, net olarak tereddütsüz bir şekilde ilk defa söyledim.'' Boş merdivenlerde yankı yapıyordu bazen ses. Bir yanıp bir sönen ışık biraz beni yansıtıyor gibiydi. Bazen emin bir şekilde ön plana atılıyor, ama çok geçmeden sönüp gidiyordu.

''Çok az kişi iyileşiyor burada. Moralini bozmak gibi olmasında son zamanlarda çoğu kişinin hastalığı ilerliyor.'' Dizlerine yasladığı başını kaldırıp biraz daha yakınıma geldi. Gözlerini hiç açmadan tekrar dizlerine yaslayıp kollarını etrafına sardı.

Bozulacak moralim bile kalmamıştı. Samanta'ya gidersem ne olurdu? Orada iyileşebilir miydim? İşin ruhsal boyutundan çıkıp sosyal boyutuna geçince, çevremdekiler benim hakkımda ne düşünecekti? Hakkımda neler konuşup, bu konuşulanlar millete nasıl ulaşacaktı? Bu soruların hepsine cevap bulmak imkansız gibi geliyordu. Sadece iyileşmeye odaklanmam lazımdı. Çevredekilerin ne düşündüğünü umursamamam lazımdı.

''Eğer Samanta'ya gidersen senden bir şey isteyebilir miyim?'' gözleri kapalı bir şekilde isteğini dile getirdi.

''Orada birisi var. Bu merkezde değildi, başka bir yerdeydi. Onu özlediğimi söyler misin?'' sona doğru iyice giden sesi titremişti biraz.

''Adı ne?''

Yutkunup bir süre bekledi. ''Karen.'' Gözlerini sıktı, elini yumruk yaptı. Kalbi acıdı, içinin acıdığını hissettim. Bir isim... Sadece bir ismin insanın acısını tekrar nasıl kanatır en güzel bu adamda gördüm. Sonra sessizce nefes alıp konuşmasına devam etti acısını belli etmemeye çalışarak. ''Kahverengi kısa saçları vardı. Ama şimdi uzamış olabilir biraz. Buralarda,'' elini omzunun biraz aşağısına getirip bana gösterdi. ''İri gözleri var, onlarda kahverengi. Bembeyaz teninde duran bir sürü dövmeleri de var aynı zamanda.'' Dudaklarında oluşan tebessüm insanın içini burkan cinstendi.

''Onu çök özlediğimi, sevdiğimi söyle. Ve asla pes etmemesi gerektiğini. Aynen ilk önce bunu söyle. Asla pes etmeyecekmişsin de, olur mu? Pes edip kendini öldürmeye yatkındır onun narin ruhu. Tabi eğer çoktan pes etmediyse...'' durmaksızın süzülen yaşlar bu kez karşımdaki adam için dökülüyordu.

''Neden bunlar bizim başımıza geliyor düşündün mü?''

''Hayır,'' dedim fısıldayarak. ''Düşünmedim.''

''Bende düşünmedim de ondan sorayım dedim.'' Gülünce kapalı olan gözleri çekik bir hal aldı. İlk defa güldüğünü görmüştüm. Güzeldi. Ama bu da acı barındırıyordu.

''Peki hiç düşünmeyi denedin mi?''

''Denedim. Hem de o kadar fazla denedim ki... Ama olan tek şey başıma ağrıların saplanması, delirdiğimi biraz daha hissetmemdi.'' Derin bir nefes aldım. Aldığım nefesin yetmediğini hissedince tekrar, daha derin bir nefes aldım. Elimle yüzümdeki yaşları sildim ama çok geçmeden yerini yenisi aldı. '' Sorular soruyorum kendime. Ne yaptım diyorum, neden ben diyorum, neden? İşte bu neden kelimesi tahammül edilemez. İnsanı delirtir cinsten. Ki delirtti de zaten.''

''Emily,'' gözlerini açınca dizlerine doğru yaşlar süzüldü. ''Neden ağlıyorsun?''

Sadece ağlayan ben değilim, sen neden ağlıyorsun diye soramadım. Sessizce ikimizde ağladık saatlerce. Sadece aynı anda çıkan sözcükler vardı dudaklarımızda, kaldıramıyorum. Aynı anda söylediğimiz bu kelime ilk önce bir anlığına susmamıza daha sonra ise yine gözyaşlarına dönüşmüştü. Karşımdaki kimdi? İlk çarptığımdaki sinirle çatılan kaşları neden şimdi ağlaması yüzünden çatılıyordu? Sinirle kısılan gözleri neden şimdi hüzünden kısılıyordu? Neden ona çarpmamın etkisiyle sarsılan vücudu şimdi ağlamaktan sarsılıyordu?

ÇIĞLIK (DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin