Gürleyen havaya eşlik eden yağmur gibi benimde kalbimin atışına eşlik eden gözyaşlarım vardı. Pantolonumun takılıp yırtılmasını umursamadan koşmaya devam ettim. Toprak kokusu burnuma dolarken gitgide çamurlaşan toprağa beceriksizce basarak koşmayı sürdürdüğümde bir elimle montun takılmamasını önlemeye çalışıyordum.
Yüzüme çarpan sert ve soğuk yağmur damlaları gözyaşlarıma karışıyordu. Arada çizildiğini hissettiğim bacaklarımda ilk önce bir yanma hissediyordum. Daha sonra ise o sıcaklık yerini kesin bir şekilde acıya bırakıyordu.
Kalın bir ağaç gövdesinin arkasına geçip titrek bir şekilde nefes almaya çalıştım. Nefes aldıkça yanan burnumu ellerimle kapatıp biraz ısınması için uğraştım.
Karanlık orman sadece iki saniyeliğine şimşeğin etkisi ile aydınlandığında o manzarayı aklımda tutmaya çalışıp nere gittiğimi kestirmeye çalışıyordum. Boğazımdan bir hıçkırık döküldüğünde hemen ellerimi ağzıma siper ettim. İyice bastırıp gözlerimi de sımsıkı kapattım. Gözyaşlarım ellerimin üzeriden akarken sessizce ağlamaya devam ettim.
Kalbim acıyordu ve bu mecaz anlamda değildi. Cebimdeki telefonu çıkarıp yardım isteyemiyordum bile. Üzerimdeki siyah montun fermuarının en sonda olmasını umursamadan biraz daha çekmeye çalıştım ve büyük bir dikkatle ayağımdaki botların iplerini mümkünmüş gibi biraz dada sıktım. Telefonumun yerinde olduğunu kontrol ettikten sonra hiç düşünmeden kendi belirlediğim rotada koşmaya başladım.
---
Eve girer girmez elimdeki poşetleri hızlıca kapının yanına bırakıp annemin yanına koştum. Mutfağın bahçe kapısı açık kalmış ve içerisi soğumuştu. Hasır sandalyede üzerindeki kalın hırkaya sarılmış öylece oturuyordu. Bir şey demeden sarıldım sıkıca. Bir süre öyle durduğumda gözlerimin dolmasına engel olamadım.
''Katherine,'' yutkunduğunda kalbimin sıkıştığını hissettim. ''İptal edemezdik Emily. Hepimizin aklı onda biliyorum. Ama iptal etseydik her sene yaptığımız şeyi bu sene neden yapmadık diye sorgulayacaklardı. Sürekli,'' eliyle gözyaşlarını sildi.
''Sürekli sorun oluyor. Yaptığımız, yapmadığımız her şey merak konusu oluyor bu ailede. Her şeyi saklıyoruz zaten daha da zor olacaktı.''
''Biliyorum.'' dedim derin bir nefes alıp.
''Her sene yalandan gülümsüyordun biliyorum. Bu sene hiçbirini yapmak zorunda değilsin.''
Soğuk rüzgar yaksa da bir saniye olsun çekmedim gözlerimi onun evinden. Damla damla akan yaşların her biri canımdan can götürüyordu. Şuan neredeydi, ne yapıyordu hiçbir şey bilmiyordum. Sadece onun sesini duymaya ihtiyacım vardı. Sadece iyiyim kelimesini merak etme deyişini duymaya ihtiyacım vardı. Bana gülümsemesine, geçen sene olduğu gibi doğum günümde evde bir şey unuttuk deyip onlara gidip, sahte insanlardan beni kurtarmasına ihtiyacım vardı.
Kalkıp içeri girdim. Süslenmiş perdeler, hazır duran bardaklar... İlk defa hiç olmadığı kadar boş göründü gözüme. Tavandan sarkıtılmış 17 yazısına uzunca bakıp merdivenlerden çıkmaya başladım. Bulanıklaşan gözlerim sayesinde bazen tökezledim, bazen durup gözyaşlarımın akmasına izin verdim. Jason'un odasından gelen seslerle evde olduğunu anlamıştım. Hızlıca odamın kapısını kilitleyip yatağa yaklaştım.
Bir saatin sonunda kapı çalmış ve ilk misafirler gelmişti. Yatağımın üzerinde ise açmaya cesaret edemediğim bir kutu vardı.
Tabutu andıran kutuya bakarken havalanan perde korkutsa da beni odanın buz gibi olduğunu anlamama yetmişti. Jason'un kapısının açıldığını ve merdivenlerden indiğini duydum. Pencereyi hızlıca kapatırken iyice kararan bulutlara baktım. Tam olarak ağlayamıyordum ve boğazımda takılı kalan bir yumru vardı. Çalan zili duyunca aniden yatağın başındaki kutunun yanına gittim. Aşağıdan birkaç gülme sesleri yükselince kutuyu açmaya karar verdim.