Medya Marilyn
''Özür dilerim, canın yandı mı?''
''Hayır hissetmedim bile.'' diye gülümsemeyle cevap verdim.
''Hava serin montunu da giymek ister misin?''
''Aslında... Hayır. Soğuğa ihtiyacım var. Beni kendime getiriyor.''
''Peki, sen bilirsin. Elinde tut o zaman belki fikrini değiştirirsin.'' hafifçe salladım kafamı. Konuşmaya bile mecalim yoktu. Ama düne göre çok daha iyiyim.
''Orada... Çok zorlanır mıyım?'' diye sordum yataktan ayağa kalkmaya çalışırken.
''Sana bağlı Emily. Biraz olumlu bakmaya çalış. Biliyorum oraya gitmek istemiyorsun fakat-''
''Benim için en iyi olanı bu, değil mi?'' diye tamamladım hemşirenin sözünü.
''Seni ziyarete gelebilirim, vakit geçirmek için yerler var, oralarda birlikte vakit geçirebiliriz, sıkılmazsın hem, böylece tedavini eğlenceli bir hale getirebilirsin nasıl olur?'' diye içimi rahatlatmaya çalışıyordu.
''Olur.''
''Hızlı olmalısın.'' dedi büyük bir heyecanla sonra devam etti. ''Ailen dışarıda seni bekliyor.''
''Ne?''
''Ailen diyorum, dışarıda seni bekliyor.'' dedi gülümsemeyle. Annem, babam, abim... Dışarıdalar mıydı? Ne söyleyecektim ki onlara? Ama açıklama zorunluluğum yoktu, ayrıca onlara sinirliydim. Benim o lanet yere gitmemin nedeniydi onlar.
''Gidelim mi?'' diye sorduğunda, duvar ile dolabın arasında duran, yine sadece yarısı görünen şey hala orada mı diye baktım. Ve iki gündür olduğu gibi yine oradaydı.
----
Sımsıkı sarıldı annem 'ne oldu kızım, ne yaptılar sana'' diye sordu. Ben ise... Hatırlamıyorum dedim. Aslında her şeyi en ince ayrıntısına kadar hatırlıyordum fakat ben hatırlamıyorum demiştim. Konuşmak istemiyordum onlarla. Sadece Aida ve Rosalie ile konuştum. Sonra ise beni bindirdiler ambulansa, dışından mükemmel bir yer gibi duran ama aslında berbat bir yer olan Samanta'ya getirdiler. Benim sadece Dominik ile konuşmaya ihtiyacım vardı. Ona söz verdirmem gerekiyordu beni ziyarete gelsin diye. Ama o gitti. Nereye gittiğini söylemeden gitti. Ne demek sen görmesen bile yanında olacağım? Uzaktan uzaktan izleyip yanımda mı olmayacaktı? Kabul edilir bir şey miydi acaba benim için? Değildi ya neyse...
''Merhaba,'' incelediğim elimden kaldırdım gözlerimi, karşımdaki kıza baktım.
''Sana da.''
''Adın ne?'' diye sordu incecik sesi ve utangaç tavrıyla.
''Emily,''
''Bende Marilyn.'' bir süre durdu baktı bana, sonra devam etti.
''Şey... Konuşmak istemiyorsan anlarım seni, sadece-'' gözlerinin önüne düşen sarı saçlarını kulağının arkasına doğru ittirdi. Geriye doğru bir kaç adım attı, ve sonrasında arkasını dönerek kendi yatağına geçti. Evet konuşmak istemiyordum. Buraya alışmak da istemiyorum. Verdikleri ilaçları almak istemiyorum. Burada kalmak, bu yatakta yatmakta istemiyordum.
Kapı açılmıştı ilk defa. İçeri ilk önce kimse girmedi. Bütün Emily'ler ayağa kalktılar. İçerine doğdu sanki, onların var olmasına sağlayan Emily'nin uzun zaman boyunca yanında duracağı başka bir Emiy girdi içeri. Bembeyaz uzun elbisesi, siyah dalgalı saçları ve yüzünde kocaman bir ifadesizlik. Gerçekler girmişti aslında içeri, psikolojisi yerle bir olmuş bir Emily'di karşısındaki. Sevmemişlerdi belki ama onlarda farkındaydı durumun. Asla bir daha yüzleri gülmeyecekti. Karanlık bir gölgenin düştüğü yerde takılı kaldı gözleri. Demir kapı kapandı ardından... Bir bir kilitlendi bütün kilitler. Bir adım attı öne doğru. Gözlerini o karanlık gölgeden hiç ayırmadı, biliyordu çünkü aradığı kişinin orada olduğunu. Sonra bir adım daha attı. Sonra bir adım daha... İstediği yere gelince durdu, gözünün önünde düşen saçlarını ittirdi geriye doğru. Yüzünde hafif bir tebessüm belirdi belki, daha sonra ise o da karanlık gölgenin içine girdi...