James'in gözlerine bakarken, dudaklarıma huzurlu bir tebessüm yerleşti. Genç adamın parmaklarını belimde hissetmek, midemin kasılmasına ve omurgamdan aşağı sıcak bir şeylerin kaymasına neden oluyordu.
Gözlerimi kaçırarak, bakışlarımı göğsüne indirdiğimde, burnundan hava vererek güldüğünü duydum.
"Gözlerini neden kaçırıyorsun Zoe?"
Saçlarıma çarpan fısıltısı ürpermemi sağladı. Söylemek istediklerimi içimden mırıldandım.
Çünkü bakışların ruhumu görüyor prensim, hissettiklerimi görmenden korkuyorum belki de...
İçimden geçenlerin aksine, yüzüne karşı omuz silkmekle yetinirken huzurla uyuyan Bella'ya bakıyordum.
James'in eli, belimden ayrılarak çeneme dokunduğunda bakışlarımı tekrar gözlerine çıkarmak zorunda hissettim.
Ellerim hâlâ göğsüne dokunuyordu; kalbini, avucumun altında ikinci hissedişimdi ve o zamandan bu zamana, hiç yavaşlamamışçasına çarpıyordu.Çenemdeki eli yavaşça yukarı tırmanarak yanağıma dokundu ve yüzüme düşen saç tutamını, kibarca işaret parmağına doladı. Kendimi bir kukla gibi hissediyordum, ve yüreğim bu durumdan hiç şikayetçi değildi.
Sadece, yanaklarımın kızarmayı acilen bırakması gerekiyordu yoksa tarihe, domatese dönüşen kız olarak geçecektim.
Benim bakışlarım, James'in gözlerinden sapmazken, onun simsiyahları usulca dudaklarıma kaydı. James bunu çok sık yapar olmuştu ve ben her seferinde daha fazla panikliyordum.
Nefes al kızım... ve sakince geri ver.Kafasını yüzüme doğru eğdi ve gözlerini kapatarak alnını alnıma yasladı. Ellerim, tişörtünün üzerinde kayarak geniş omuzlarına doğru hareket ettiğinde geri çekilmesinden çok korkmuştum. Ama dirseklerimi omzlarına yaslayarak, ellerimi sırtına doğru serbest bıraktığımda bile kımıldamadı.
Birbirimizin nefes sesleriyle huzur bulduk; birbirimizden destek alarak dinlendik...
Aramızdaki bu çekime isim koymaya çalışmayışımızı, içimde bir şeyler garipsesede ne zaman ihtiyaç duysam yanımda olacakmış gibi hissetmek güzeldi.Kafamı hafifçe hareket ettirerek, burnumun ucunu burnuna dokundurdum. Bir ya da iki saniye sonra, bundan rahatsız olup olmadığını merak ederek gözlerimi araladığımda tebessümüyle karşılaştım.
Keşke şu an içinden geçenleri bilseydim. Keşke biraz daha açsaydı bana kendini; nasıl davranmam gerektiğini bulmama izin verseydi.James Black, bana hiçbir şey anlatmadıkça kafamı karıştırıyor ve tek bir hareketiyle duygularımı kaosun içine atıyordu. Onun yanındayken, nasıl davranmam gerektiğini kestiremiyor, kendim olmayı seçiyordum.
'En iyisini yapıyorsun.'
En azından iç sesim beni anlıyordu.
'Bu güzel an'ı bozmak istemezdim ama... anahtar sesi geliyor!'
Bazen de en büyük yardımcım oluyordu...
Annemin eve geldiğini bildiren anahtar sesi ikimizi de kendine getirdi. Yarım bıraktığımız limonatalardan birini James'in eline tutuşturdum ve kendiminkini de avuçlarımın arasına alarak, üçlü koltuğun diğer köşesine kaydım.
James birkaç saniye içinde, pocer face ifadesini alarak arkasına yaslandı. Elindeki alış veriş poşetleriyle beraber salona giren annem önce James'e sonra da bana baktı.
"Hoş geldin annem."
"Hoş geldiniz Bayan Hunter."
Annem'in şaşkın ve sorgulayan bakışları, ikimizin arasında birkaç kez daha mekik dokuduktan sonra muzır bir ifadeyle gülümsedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KORUYUCULAR 1
RandomÇocukluk arkadaşının bir baykuşa dönüşebildiğini öğrensen ne hissederdin? Ya da lisede tanıştığın bir kız gözlerinin önünde tilkiye dönüşse? Peki kurda dönüşebilen bir adama aşık olur muydun? Zoe güzel bir genç kız olmasına rağmen, çok küçükken üz...