35- SENİ BIRAKMAM

198 11 12
                                    

Bazen neyi neden yaptığınızı bilmediğiniz anlar olur. Düşünmek için vaktinizin olmadığı anlar. İşte o sırada vicdanınızın sesi sizin pusulanız olacaktır. Aslında mantığınız ve sahip olduğunuz tüm içgüdüleriniz sizi, içine atladığınız bu durumdan kurtarmak için çırpınırken; duygularınız bunu kaldıramayarak, içine kısılıp kaldıkları etten duvarların arkasında bir kasırga başlatır çünkü onlar vicdanınızın aksine her şeyi, mahvolmanın kıyısında olduğunuzu farkındadırlar.

Ben de tam olarak o noktadayım. Mahvolmanın eşiğinde. Hayatta kalmak için tüm yükümü bırakıp kendimi yukarı çekmek isterken, başka bir kalbin atmaya devam etmesi için mahvolmayı göze almanın kıyısında.
Razıyım; zaten ruhum ölümün eşiğine gelmiş ve ben içten içe, yavaşça çürümeye başlamışken, kendini ve akışına kapılan her şeyi parçalarcasına kayalara vurarak akan suyun kudretinde hiçliğe karışmaya da razıyım. Ama bir ruhun sorumluluğu daha var üzerimde.

Evet, sadece birkaç saniye içinde Tanya'nın peşinden boşluğa atladım. İçimde çığlıklar atan kartalın, rüzgar ve yerden yüksekte olmaya duyduğu özlem tüm korkumu alıp götürürken, bana bağışladığı bilinçle dengemi sağlayarak Tanya'nın bileğini yakalamıştım. Şu an ise asılı kaldığımız çıkıntıya, o hızla düştüğümüz sırada, hem de tek elle nasıl tutundum bilmiyorum. Adrenalin... bizim gibilere hediye edilmiş büyük bir lütuftu.
O çıkıntıya tutunduğumda, ikimiz de önümüzdeki duvara çok kötü bir şekilde çarptık.
Dizlerim, parmaklarım ve avucum kesik içinde kaldığında tiz bir çığlık koparırken suratımı buruşturdum. Kollarımın, ikiye ayrılarak kopacakmış gibi acımasına neden olan ağırlık tutunmamı çok zorlaştırıyordu. Yukarıda hâlâ iblislerle uğraşan kurtların bize seslendiğini duyuyorduk fakat ikimiz de cevap verecek durumda değildik.

Başımı eğerek, bileğini kendi hayat ipliğimmiş gibi tuttuğum sarışın kadına baktım. O da bakışlarımı hissetmiş gibi kafasını kaldırıp karşılık verdi. Gözlerindeki dehşet çok canlıydı. Bilmesem, kriz geçirdiğini sanmama neden olacak kadar hızlı nefes alıp veriyordu. Yine de bu durumu ilk defa yaşamıyormuş gibi bilinçli ve sakindi. Parmakları etime gömülürken bile bedeni kımıldamadan duruyordu. Bazen onun, bu dünyada doğduğunu ve birçok durumla benden önce karşı karşıya geldiğini unutuyordum.

Sertçe yutkunduktan sonra Tanya'ya "Basabileceğin bir çıkıntı var mı?" diye sordum. Başını yapabildiği kadar eğerek ayaklarının hizasını araştırmaya başladı. Ondan bir cevap gelene kadar gözlerimi yukarı çevirdim. Sürünün delirmiş gibi bize seslendiğini duyuyordum ama Kara Şövalyeler hâlâ geberip gidememiş olacak ki kenara yaklaşıp aşağı bakamıyorlardı. Tüm ciğerlerimi havayla dolduracak bir nefes aldım ve o kargaşada sesimi duyurabilmek için tüm gücümle bağırdım.

"Buradayız!"

Herman'ın sesime karşılık verdi fakat ne söylediğini anlayamadan sarsıldığımda korkuyla inledim. Başımı tekrar eğerek sarışın kadına baktığımda ağzının içinde küfürler mırıldandığını duyar gibi oldum fakat suyun uğultusu çok baskındı. Tanya özür dileyen bir ifadeyle başını kaldırdı ve "Basacak yerim yok. Ama beni biraz olsun sallayabilirsen şuradaki çıkıntıya tutunurum." dedi. Bahsettiği çıkıntıyı gördüğümde gözlerim irice açıldı.

"Bunu yapamam! Sallanırsak tutunamam!"

"Eğer ağırlığı paylaşmazsak zaten daha fazla bizi taşıyamazsın!"

Söylediğini çok kısa bir an düşündükten sonra ona güvenmeye karar verdim. Bu sırada uçurumdan aşağı düşen bir cesetten duvara yaklaşarak kaçındık. Parmaklarımı çıkıntının üzerinde kımıldatarak daha rahat bir pozisyona getirdikten sonra aşağı seslendim.

KORUYUCULAR 1Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin