(Lütfen müziği açmayı unutmayın canlarım)
Ne kadar zaman geçti bilmiyorum, dakikalarca, belki de saatlerce patikanın ortasında sessizce oturduk. ormandaki kuşlar bile hüzünlü bir melodi tutturmuş bizim yasımıza eşlik ediyorlardı.
En sonunda, derin bir nefes aldıktan sonra yerinde sallanarak ayağa kalkan James oldu ve kendisiyle beraber yavaşça Helen'ı da kaldırdı. Genç kızın tüm enerjisi çekilmiş, ruhu solmuş gibiydi; gözleri boş bakıyordu, teninin rengi solmuş, dudakları kurumuştu.Herkes kendi bedenlerini taşıyamıyormuşçasına sendeleyerek ayağa kalktığında, James gözlerini hepsinin üzerinde teker teker gezdirdi.
"Merkeze dönmek zorundayız."
Genç adamın sesi gür ama hırıltılı çıkmıştı. James'in söylediğini duyan Helen hızla başını kaldırarak yüzüne baktı.
"Hayır... hayır, James onu bırakamayız! Peşinden gitmeliyiz! Eğer Merkez'e dönersek çok geç kalabiliriz!"
Tüm bunları tek nefeste söylerken kendini nafile bir çabayla James'ten uzaklaştırmaya çalışmıştı. Genç adam, Helen'ın büyüyerek yuvarlaklaşan gözlerine bakarken yüzünü ellerinin arasına alarak tekrar akmaya başlayan göz yaşlarını sildi.
"Thomas'ı asla o iblislerin eline bırakmayacağız Helen! Bir kardeşimizi aldılar, ikincisini asla!"
Bu cümlelerinin sürünün etkisinde büyük bir etkisi oldu; ben dahil herkesin sırtı dikleşti ve yumrukları kararlılıkla sıkıldı. Bu sırada Helen, James'in yüzüne bakmaya devam ederken, hızlı hareketlerle elinin tersini kullanarak ıslak yanaklarını sildi ve bizim gibi duruşunu dikleştirirken James'i başını sert bir şekilde eğerek onayladı.
James, Helen'ın kendini toparladığını gördüğünde sürüye döndü."Astrid, hemen Herman'ı ara. Dönebilecekleri en kısa yoldan merkeze dönüp bizimle depoda buluşsunlar."
Astrid'e söyledikleri bittiğinde, gözlerini sürünün üzerinde dolaştırdı.
"Bu kadar zırlamak yeter! Burada göz yaşı dökerek hiçbir sonuca ulaşamayız! Kendinizi hazırlayın, çünkü Thomas'ı bulana kadar dinlenmek yok... eve dönmek yok!"
. . .
Sonraki birkaç dakikamızı geldiğimiz yolu durmaksızın koşarak geri gitmekle geçirdik.
Kuzey Merkezi'nin çayırına çıktığımızda Sam bizi büyük bir endişe ve öfkeyle karşıladı. Öfkesi bize değildi gerçi, bunu çok net bir şekilde anlayabiliyordunuz."James ne oldu!? Ne demek Thomas'ı aldılar?"
James, geri dönerken Sam'i aramış ve tüm sürünün devriyeye çıkacağını bildirmişti. Sam, James'le konuşurken üzgün bakan gözleri Helen'a kaymıştı. Herhalde kendinde olup olmadığını anlamaya çalışıyordu. Genç kızın yüz ifadesini görünce içi biraz olsun rahatlamış gibi, sessizce derin bir nefes verdi. Bu sırada James, Sam'in sorusuna cevap vermeye koyuldu.
"Kasabaya inen orman patikasında pusu kurmuşlar. Aslında geri püskürtmek üzereydik, ama içlerinden biri belli ki kıdemliydi."
Sam daha ağzını açıp bir şey söyleyemeden, ormanda yankılanan uluma herkesin dikkatini o yöne çekti. Herman ve ekibi çalıları yararak çayıra ayak bastıkları an insan formuna bürünerek bize doğru yeri titreten adımlarla yürümeye başladılar. Hepsinin gözlerinde öfke, endişe, şaşkınlık ve bu bildikleri acının şimdiden getirdiği yorgunluk çok net bir şekilde okunuyordu. Herman, James'in önünde durduğunda önce Sam'i sonra James ve Astrid'i başıyla selamladı.
"Hemen hazırlıklara başlayalım."
Tam yürümeye başlayacaktı ki, James kolunu yakalayarak onu durdurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KORUYUCULAR 1
RandomÇocukluk arkadaşının bir baykuşa dönüşebildiğini öğrensen ne hissederdin? Ya da lisede tanıştığın bir kız gözlerinin önünde tilkiye dönüşse? Peki kurda dönüşebilen bir adama aşık olur muydun? Zoe güzel bir genç kız olmasına rağmen, çok küçükken üz...