7- MEDİS

540 222 138
                                    

Katy Perry- Rise

Gözlerim aniden açıldı, etrafıma bakındım; yine Kuzey Merkezi'nin çayırındaydım, etraf ölü bedenlerle kaplıydı, çayır alevler içindeydi ve adeta cehenneme dönmüştü. Aşina olduğum hisle arkamı döndüğümde şaşırmadım, James buradaydı. Gözlerindeki yorgunluk yerli yerindeydi,

"Ne yaptın sen Zoe."

Bu sefer cevap vermedim çünkü ağzımdan çıkacak şeyi biliyordum ve cümlem biter bitmez James beni öldürecekti, kontrolü ele alarak koşmaya başladım. İlk defa bir rüyada kendi istediğim gibi hareket edebiliyordum.

Alevden oluşan elbisemin eteklerini tutarak koşmaya başladım, yanan ağaçların arasından geçtim. Ateş bana zarar vermiyordu ve peşimden gelen James'in bana ulaşmasını imkansız hale getiriyordu. Bir süre koştuktan sonra tanıdık gelen bir patikaya saptım, bu patika Kara Şövalyenin beni bıçakladığı patikaydı. Yolu takip etmeye devam ettim, nereye gittiğimi öğrenmek istiyordum. Patika genişleyerek Merkez'den daha küçük bir çayıra çıktı; tam önümde görkemli ve devasa bir ağaç duruyordu, dalları neredeyse gövdesiyle aynı kalınlıktaydı, yapraklarının yoğunluğundan güneş toprağa zar zor ulaşıyordu ve bu durum küçük çayıra kasvetli bir hava katmıştı. Ağacın görkemiyle büyülenmiştim fakat ağaca doğru adım attığım sırada şiddetli bir rüzgar esti ve ben küçük bir yaprakmış gibi savruldum, o kadar hızlandım ki aralarından geçtiğim ağaçlar bulanık görünmeye başladı. Çığlık atmaya çalıştım fakat sesim rüzgara karışmıştı. Sonra her şey tekrar karanlığa gömüldü. Bir süre karanlıktaki uğultuyu ve damlayan suyun kibar notalarını dinledim. Tek hissettiğim hafif sayılabilecek ağrıydı.

. . .

"Ne zamandır uyuyor, sizce uyanacak mı?"

Bekle... ölmemiş miydim.

"Yarası neredeyse tamamen kapandı uyanması gerek."

"Saçlarının rengi çok güzel değil mi."

Kız kıkırdamaları...

"Sessiz olun biraz, Dixie onu hemen yerine koy! Durun ... sanırım hareket etti."

"Ne! Uyanıyor mu?"

Sesler yabancıydı fakat rahatlatıcı derecede yumuşak ve sevimliydiler. Tehdit altında hissettirmekten uzak, pamuk şekeriyle etragta dolaşan bic çocuğun gülümsemesi kadar uysal. Bu yüzden biraz soluklanmak için kendime izin verdim. Kim olduklarını çok merak etsemde gözlerimi açamayacak kadar yorgun hissediyordum. Bilincim yavaş yavaş açılırken başıma gelenler de bir bir zihnime üşüştü. Nerdeydim? Bu sesler kime aitti? Arkadaşlarım ve en önemlisi annemle babam beni arıyor muydu? Endişeden ölmüşlerdir! Kendimi zorlayarak gözlerimi araladım ve birkaç kez kırpıştırdım. Etrafıma göz attığımda ilk gördüğüm ahşap bir tavan ve hemen solumda duran rafları değişik şişeler, hiç bilmediğim bitkiler ve epey eski görünen kitaplarla dolu ahşap kitaplıktı. Kitaplığın sağında bir pencere ve pencerenin...

"Vay canına gözleri de çok güzelmiş!"

Tekrar kıkırdamalar

"Kes sesini Camelia!"

Hızla kafamı sağa çevirdiğimde boynum kopacak sandım ama şaşkınlığım daha ağır bastı. Karşımda dört tane kız duruyordu ve hepsi aşırı gerçek üstü görünüyordu; hepsinin tenleri beyazdı fakat ölü gibi görünmek yerine porselen bebek gibi görünüyorlardı. Daha dikkatli baktığımda tenlerinin yumuşak, varla yok arası bir ışık yaydığını fark ettim.

KORUYUCULAR 1Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin