The Score- Legend
Cumartesi sabahı penceremden yüzüme vuran güneşle uyansam da gece hiç iyi uyuyamamıştım.
Sürekli kabus görerek uyanmış, soğuk soğuk terlediğim için her uyandığımda gidip yüzümü yıkamıştım. Şimdi ise yatağımın ortasında oturmuş, zihnimin berraklaşmasını beklerken avuç içlerimle şişmiş gözlerimi ovuşturuyordum.İşin ilginç tarafı, kabuslarımın hiç birini hatırlamıyordum ve bu hafiften gıcığıma gidiyordu, çünkü annem sayesinde rüyaların birer haberci olduğuna inanarak büyümüştüm. Annem, Sandra Hunter farklı batıl inançları olan bir kadındı.
Bir an da içime yayılan ürpertiyle daha fazla yatakta kalmak istemediğime karar verip debellenerek kalktım. Babam erkenden işe gitsede annem hâlâ uyuyordu.
O yüzden sessizce aşağı inip mutfağa girdim. Mutfak kapısından geçtiğim an midem, sanki nereye geldiğimizi anlamış gibi guruldayınca, elimi karnıma koyup aç gözlerle etrafa bakındım ve kapının arkasında asılı duran sepetten elma kaptım. Isırdığım lokmamı ağır ağır çiğnerken anneme ve kendime düzgün bir kahvaltı hazırlamak için buzdolabına yönediğimde kapı hafifçe tıklatıldı.O kadar hafif bir tıklamaydı ki bir an yanlış duyduğumh sandım. Yine de yavaş adımlarla kapıya doğru yürüyüp tam önünde durdum. Pencere olmadığı için güneş görmeyen koridor hem geceden kalan serinliğini kaybetmemiş hem de karanlık kalmıştı. O an nedensizce gerilmiştim hatta bir an nefesimi bile tuttum, dışarıyı dinlerken kafamı yavaş bir hareketle duvarda asılı duran saate çevirdim.
Saat daha yediydi, masanın üzerinde duran telefonum boğuk bir ses çıkararak titrediğinde kısık bir küfür savurarak yerimde zıpladım. Hızlı adımlarla mutfağa dönüp telefonumu aldığımda gelen mesaja baktım.
Hector:
Kapıdayım, hemen aşağı gel!Kaşlarım havaya kalktı, bir kapıya baktım bir telefona. Bu saate ne işi vardı ki bunun burada. Gerginliğim saniyesinde üzerimden akıp gittiğinde kendi tepkime gülerken kapıyı açtım,
" Sonunda fındık burun , ağaç oldum burada !"
Söylenirken ayakkabılarını çıkarıp içeri girdi ben de arkasından mırıldandım,
" Sana da günaydın."
Duymuş olacak ki mutfağa girdiğim an burnumu iki parmağının arasına alıp sıkıştırdı,
" Günaydınn balım peteğim."
Sesindeki sahte neşeye ragmen yüzündeki cansızlığı fark ettiğimde kaşlarım çatıldı ve elimle saçlarını severek sordum,
" Ne oldu sana Hec?"
Alt dudağını büküp gözlerini masanın ahşabında gezdirmeye başladıktan sonra iç çekti. Bir şeyler olduğu belliydi, anlatmasını beklerken elime aldığım bardağı tezgaha koyup içine de pipet yerleştirdim. Bardağa doldurduğum en sevdiği meyve suyundan pipetle bir fırt çekti.
"Annemle kavga ettik."
Hector mütevazı bir evde annesiyle beraber yaşıyordu, babası yıllar önce bir kaza sonucu ölmüştü. Hector babasının ölümünün bir kaza olmadığına emindi. Bir cinayet olduğunu düşünüyordu. Kendince sebepleri olduğunu söylemiş ama sormamamı rica etmişti. Yaşından dolayı benim dışımda kimse onu ciddiye almadı. Bazen ben de acısını hissetmemek, geri plana atmak ve kendini meşgul etmek için kafasını bunlarla doldurduğunu düşünsem de ona bundan bahsetmedim.
Günlerce bu konu hakkında komplo teorileri üretmiş, babasının düşmanı olup olmadığını araştırmış ve defalarca babası, Robert Gray'in arabasının yoldan çıktığı orman patikasında yürümüştük.
En son, ki bu üç yıl önceydi... hiç beklemediğim bir anda, beni bile korkutacak kadar şiddetli bir sinir krisi geçirmiş ve bu yaptıklarımızın çocukça saçmalıklar olduğunu bağırarak konuyu kapatmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KORUYUCULAR 1
RandomÇocukluk arkadaşının bir baykuşa dönüşebildiğini öğrensen ne hissederdin? Ya da lisede tanıştığın bir kız gözlerinin önünde tilkiye dönüşse? Peki kurda dönüşebilen bir adama aşık olur muydun? Zoe güzel bir genç kız olmasına rağmen, çok küçükken üz...