29. Bölüm

867 47 43
                                    


Kafamın içinde bir şeytan vardı, sürekli vesveseler fısıldıyordu kulaklarıma. Bir katilin elini tuttun bu sabah, bir katil sana sarıldı bugün. Sahi insan canı bu kadar ucuz muydu da ciğeri beş para etmez insanlar can alabiliyordu. Bu kaçıncı kadın cinayetiydi? Bu kaçıncı kurbandı? Neden neydi? Amaç neydi? Mesela o kadının kime ne zararı dokunurdu? Asıl kanımı donduran olay ise kadının tecavüze uğramış olma ihtimaliydi. Düşünün bir akşam dışarı çıkıyorsunuz, belki markete, belki de bir kafeye, sonra biri geliyor hayallerini katlediyor. 

Karakola giderken tek dileğim bunun sorumlusun Ömer Asaf olmamasıydı. Her ne olursa olsun ona yakıştıramıyordum. Bana bu kadar iyi yaklaşan, bana dokunmaya korkan bir adamın başka bir kadının canını alabilme ihtimalini sindiremiyordum. Babamlar ise ümitliydi. Belki bu cinayet sayesinde onu içeri tıkabileceklerini düşünüyordu. 

Babam telefonu kapattıktan sonra beni aramamıştı, mesaj atmamıştı. Şuan ne yapıyordu mesela? Yana yakıla nasıl kendini kurtaracağını mı düşünüyordu yoksa masum olduğuna bizi nasıl inandıracağını mı? Kafam babamın omzunda düşünceler dehlizinde boğulmamak için çırpınıyordum. Ama sanki çırpındıkça diplerden bir şeyler beni çekiyordu. Kötü düşünceler, olmuş olabilecekler, olmuşlar her şey sarılmıştı dört bir yanıma. Mesela karakolun önündeydik ama ben bunu bile fark etmemiştim. Babamda bana dokunmamış öylece beni izliyordu. Gözlerim babamla çarpışınca dudaklarında buruk bir tebessüm yer edinmişti. 

'' Sence gerçekten o mu yaptı baba? ''

Konuşmadı. Ama ben sessizliğine en net cevabımı aldım. Bazen sessizlikte bir cevaptı. Sessizlik gerçeklerden kaçıştı, duymak istemediğin kelimelerin soyutlanmış haliydi. Adımlarım kırıktı, yarımdı... Karakola doğru attığım her adım gerçeğe yaklaştırırken, huzurdan uzaklaştırıyordu. Karakola girdik, dakikalarca, saatlerce bekledik. Tam iki saat sekiz dakika sonra karakola giriş yaptı. Yalnızdı, yanında kimse yoktu. Simsiyah giyinmişti, montu yoktu. Gözleri direkt gözlerimi buldu, harelerindeki duygu yoğunluğu katran olup boğazıma oturdu. 

Babam onu görünce yavaş ama güvenilir adımlarla ona ilerledi. O ise hala bana bakıyordu. Dudakları kıpırdadı, babama bir şeyler söyledi. Babam kafasıyla onay verince bana yaklaştı. Ayağa kalktım ve söyleyeceklerine kendimi hazırladım. Önümde durdu ve gözlerimin en içine bakmaya çalıştı.

'' Merhaba. ''

Beni her gördüğünde ilk bunu söylüyordu. Belki de bu onun konuşmaya kendini hazırlama yöntemiydi. İnsan ilişkilerinde zayıftı ve bu kelime ile güç buluyordu belki de. Selamına yanıt alamdı benden. Tek yapabildiğim gözlerimi kaçırmaktı ondan. Ondan kaçan göz bebeklerim tekrar onu buldu, yutkundu yavaşça. 

'' Benden mi şüpheleniyorsun sende? ''

Sorusunun yanıtı bende vardı da bunu ona söylesem işler ne yönde değişirdi ondan emin değildim. Ondan şüpheleniyordum hatta onun yaptığına neredeyse inanacaktım. Sadece  o olmamasını temenni ediyordum. O yokken onun hakkında daha pozitif düşüncelere sahipken onu görünce sadece negatif düşünceler istila ediyordu zihnimi. 

'' Neden peki? Bunun için ne gibi bir sebep verdim sana? ''

Sorduğu sorunun cevabını gerçekten merak ediyor gibiydi. Haklı aslında, eğer gerçek yüzünü bilmeseydim ondan şüphelenmem için hiçbir sebep vermemişti. Hatta kesinlikle onun yaptığına inanmazdım. Cevap olarak sadece kafamı önüme eğince babam yaklaşıp onun kolundan tuttu.

'' İnanır mısın bilmem ama ben yapmadım Elfida. ''

Bir daha ne göz göze geldik ne de bir şey söyledi. Babam onun kolundan tutup sorgu odasına götürürken sadece arkasından bakabilmiştim. Omuzları dikti, dışarıya dalga dalga güç yayıyordu. Şaşırdığım noktalardan bir diğeri de buydu; benim yanımda hiçbir şey yaşamamış çocuk gibiyken, dışarıya korku salan bir gücü, bir aurası vardı. Bunu nasıl başardığına dair hiçbir fikrim yoktu. Ömer Asaf cevabı bir türlü bulunamayan, cevap anahtarı kaybolmuş bir bulmacaydı. Açıkçası bende o bulmacayı çözmeye gönüllü biri değildim. 

CANHIRAŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin