14. Bölüm

1.7K 74 5
                                    


İnsanlığın arasındaki en önemli , keskin bağ inanç ve güvenden geçiyordu. Bir insana güvenmezseniz o kişiye inanamazdınız. İnanmadığınız yerde de hiçbir duygu yeşermezdi zaten.  Ben yalanın rengi ve büyüklüğü  olduğuna da inanmazdım. Yalan, yalandır. O yüzden söylediğim yalan yüreğime taş gibi otururken Ömer Asaf'ın buna inanıp inanmadığından emin olamıyordum. Bana yansıttığı görüntü inandığı şeklindeydi. Çünkü ben evet cevabı verdikten sonra gülümseyerek yemeğine başlamıştı. Onun gülümseyip, yanağında oluşan o çukurda yalanım yüreğimi infaz etmişti.

Bakışlarım kahkahaların geldiği yan masamıza kayarken bizim masanın sessizliği canımı sıkmıştı. Şuana kadar oturduğum her masada güzel sohbetler eşliğinde yemek yenirdi ve bizde gürültülü şekilde kahkaha atmasak da gülerdik. Şuan ki gibi masadan yeni cenaze kalkmış yas havası olmazdı. Ömer Asaf da yan masaya olan bakışımı yakalamış olacaktı ki o da kısa bir süre baktı.

'' Ben, sen, sıkılıyorsun. Özür dilerim. ''

Kafası önüne eğilmiş yemeğini didiklerken gülümsemiştim. O dev adamın sürekli karşımda kafasının önüne düşmesi ve mahcup bir şekilde özür dilemesi beni her defasında şaşırtıyordu. Onda daha çok asarım keserim havası varken tam tersi davranışlar sergiliyordu. Belkide gerçek yüzünü gizlemek için bir perdeydi bu davranışları. 

'' Eğer sohbet edersek sıkılmam. Ama ben seni sanki zorla yemeğe çıkarmışım gibi davranıyorsun. ''

Benim dalga geçerek kurduğum cümleleri ciddiye almış olacaktı ki kafası hızla kalktı. Kafasını önce sola sonra sağa çevirip etrafı bir süre inceledikten sonra tekrar bana baktı, gülümsedim. Ben gülümseyince o da gülümsedi ve sağ eli ensesine gitti. 

'' Ben ikili insan ilişkilerinde çok zayıfım. Eğer sen olması gerekeni söylersen ayak uydururum ben. ''

Yirmi sekiz yaşında bir adamın ikili ilişkilerde zayıf olması günümüz için tuhaf bir durumdu. Bir de bu kişi bir şirket sahibiyse. 

'' Peki şirkette nasıl anlaşılıyorsunuz? ''

Gülümsedi, bu soruyu bekliyordu galiba benden. Elindeki bıçağı tabağa bıraktıktan sonra iki kolunu masaya dayadı. Gözlerim altın sarısı saçlarına kaydı, hafif loş ışığın altında başka güzel görünüyorlardı. 

'' Orası resmi ortam, benim alanım.  Sürekli öyle ortamlarda bulunduğum için ne yapmam, ne söylemem gerektiğini biliyorum. E birde onun okulunu okudum. ''

Yaptığı uzun açıklama beni tatmin etmemişti. Ne yani hiç mi samimi ortamlarda bulunmamıştı?

'' Kız arkadaşlarınızla nasıl anlaşıyordunuz? ''

Önce gözlerimin içine içine bakarak gülümsedi sonra eli yine ensesine gitti. Tekrar bana baktı ama bu defa ciddiydi. Yeşilleri koyu bir hal almış gözlerimi esir etmek ister gibi bakıyorlardı.

'' Daha önce hiç kız arkadaşım olmadı. ''

Biliyordum, dosyasında okumuştum. Ama bir de onun ağzından duymak istemiştim bu tuhaf durumu.  Belki buradan yürüyüp onu konuşturabilirdim. Bende iki kolumu masaya dayadım ve aramızdaki mesafeyi dahada azalttım.

'' Neden? ''

Omuz silkti ve konuşmak istemediğini belirtir nitelikte kollarını masadan çekti ve çatal bıçağını tekrar eline aldı. Gözlerim kendiliğinden devrilirken sıkılmıştım bu kaçma olayından. Konuşmayı başlatıyorum tam konuşacak diyorum adam yine kaçıyordu. 

CANHIRAŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin