Rahatsız bir hisle yattığım yerde kıpırdanırken, yüzüme vuran güneş yüzünden göz kapaklarım titreşiyordu.
Hâlâ yarı uyur şekilde nerede ve en son ne olduğunu hatırlamaya çalıştım. Taehyung sabah o aptal demirliklerin ardından çıkacaktı ve ben de onu arabada beklemeye karar vermiştim. Her ne kadar koltuklar rahat olup, araba geniş olsada kemiklerimin sızladığını hissediyordum.
Koltukta sola dönmeye çalıştığımda, duyduğum tık tık sesiyle duraksadım. Gözlerim hâlâ kapalıyken kaşlarımı çattım. Dışarıdan geldiğini düşündüğüm esnada tekrar bir şeye vurulma sesini duymamla hızla gözlerimi açarak doğruldum.
Vurulan şey arabanın camıydı.
Vuran ise Taehyung.
Gözlerimi kırpıştırarak kendime gelmeye çalıştığım esnada, yüzümde şaşkın bir gülümseme oluştu. Gerçekten çıkmıştı ve buradaydı. Arabada olduğumu biliyor olmalıydı... Camın dış tarafı filmli olduğu için büyük ihtimalle beni göremiyordu ama burada olduğumu biliyordu.
Tüm uyku ve yorgunluk vücudumdan onu görmemle uzaklaştığında, hızla kapının kilidini açarak dışarı doğru ittirdim. Taehyung son anda kapının açıldığını fark ederek birkaç adım sola kaydığında bakışlarımız buluştu.
Onu bir gecede bu kadar özlemem haksızlık...
Üstündeki kıyafetler kırışmıştı. Beni görmesiyle yüzünden haylaz bir gülümseme olurken, gülüşüne karşılık vererek bir saniye bile beklemeden hızla ona uzanıp sarıldım. Koltukta iki dizimin üstünde duruyordum. Taehyung'un vücudunu ise kollarımı ona dolayarak arabanın içine doğru çekmiştim.
Yüzümü boynuna gömerken kokusunu içime çektim. "Geldin."
Kolları ince belimi kavradığında onun yüzünü de kendi boynumda hissetmiştim. "Geldim." Yüzünü boynuma bastırdığı için sesi boğuk çıkmıştı. "Ama sen gitmemişsin."
Kıkırdadım. "Gitmeyeceğim demiştim."
Boynuma küçük bir öpücük bıraktı. "Çok inatçısın."
Yüzlerimizi geriye çekerek birbirimize baktık. Beni nasıl bu kadar iyi hissettiriyor bilmiyorum ama ona sahip olmam bu hayattaki en büyük şansımdı. Ellerim hâlâ boynundaydı, vücudu ise bana doğru eğilmişti. "Beni özledin mi?"
Mırıldanmamla hoşuna gitmiş gibi dudakları kıvrıldı. Gözleri arsızca önce elbisenin askısı düşmüş omuzlarımda, daha sonra ise eteği yukarı çıkmış bacaklarımda gezindi. Dağınık uyuduğumu biliyordum fakat onu görünce üstümü düzeltmek aklıma bile gelmemişti. Ayrıca utanmıyordum... Etkilenmiş hali hoşuma gidiyordu.
Sesi daha boğuk çıkarken tek dizini koltuğa koyarak bana yaklaştı. "Özledim." Dudaklarını yanağıma bastırdığında gülümsedim. "Öyle mi?"
Diğer dizinide koltuğa koyarak üstüme eğildi. "Hıhım." Bir elini belime sardığında, diğerini elbisemin açıkta bıraktığı bacağımın üstüne koydu. Yaptığı hareketle yutkunduğumda tek düşündüğüm dün rahat öpediğim dudaklarıydı. Dün ona yemek vermişler miydi acaba? Endişeyle sordum. "Sana yemek verdiler mi? Aç mısın?"
Gözlerini kıstı. "Şu an doyuruyorum işte."
Kızmış gibi bakmaya çalışsam da kıvrılan dudaklarım beni ele veriyordu. "Taehyung..."
Kısıkça güldü. "Sen gittikten hemen sonra yemek getirdiler. Tehdit mi ettin yoksa?"
Kafamı salladım. "Hayır sana yemek vermezlerse gözünün dönebileceğini ve onlara saldıracağını söyledim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sweet little lies
FanfictionKim Taehyung yalan söylemeyi severdi. Psikoloğu Lalisa Manoban ise ona inanmazdı. Bir gün Taehyung doğruyu söyleyecekti fakat Lalisa ona inanmamayı seçecekti. Kim Taehyung | Lalisa Manoban