Seray'dan...
Bugün adadaki boş günümüzdü. Bu yüzden herkesin üzerinde bir rahatlık vardı. Olabildiğince geç kalkmıştık. Zaten temiz hava ve güneş ışığı da oldukça uykumu getiriyordu. Ama bir süre sonra gözüme vuran güneş ışığı rahatsız etti ve uyandım. Çoğu kişi uyanmıştı. Yüzümü yıkadım ve barakaya oturup boş gözlerle yeri izlemeye başladım. O sırada Hayrettin Abi ve İlayda da yanıma oturdu.
"Günaydın diyeceğim ama pek gün aymamış sana daha." diyerek her zamanki neşeli sesiyle konuştu Hayrettin Abi.
"Günaydın günaydın. Ay ne bileyim bugün bir şey uyandım. Alışmışım herhalde sabah apar topar uyanıp oyuna gitmeye. Böyle bir boşlukta hissettim kendimi."
"Ay benim en sevdiğim gün boş gün. Keşke her gün böyle olsa. Hiç parkur olmasa." diyerek sohbete İlayda da katıldı.
"Kız biz zaten burada tatilde gibiyiz. Kaç oyuna çıkıyoruz ki?" Bunu söyleyen tabii ki Hayrettin abiydi. Bunun üzerine kahkaha attık. Geldiği gibi ortamı neşelendirmişti resmen.
Yanımıza Merve de oturmuştu. "Bak madem çok sıkılıyoruz. O zaman bir şeyler yapalım. Defile gibi olsun. Birkaç kişi de puan versin falan. Ne dersiniz?" diye bir fikir ortaya attı Hayrettin Abi.
"Ayy çok eğlenceli olur bence. Ben puan veririm ama. Hiç kıyafet falan yapabileceğimi düşünmüyorum." dedim.
"Hayrettin inanılmazsın ya. Nasıl geliyor böyle şeyler aklına?"
Bu esnada yanımıza Sergen, Gonca, Melis ve Öykü de gelmişti.
"Ne geliyormuş aklına?" dedi Sergen.
"Biz şimdi defile yapacağız. Eğlenelim bari biraz ya. Pos pos oturacak mıyız koca gün? Toplayalım deniz kabuğu, yaprak, çiçek, dal falan."
"Ayy çok güzel olacak." diyerek İlayda da fikrini belirtti.
Sonrasında onlar bir şeyler aramak için ormana doğru gitmişti. Sergen, ben ve Gonca jüri olacaktık. Barış ise sunucu olacaktı. Onların hazırlanmasını beklerken Sergen'le konuşmaya başladım.
"Alem bu adam ya. Ne komik bir insan."
"Aynen öyle. Performansı kötü ama yazmaya elim gitmiyor resmen. Sen ne çok uyudun bugün, uykucu. Gözlerin hala şiş." Elimi gözlerime götürüp inceledim.
"Yok yok değildir o şiş. Sana öyle geliyor." Sergen küçük bir gülüş atıp önüne döndü.
Hayrettin abiler hazır olduklarını söylediler ve sırasıyla buraya geleceklerdi. Hayrettin abi resmen bir palmiye ağacı dalını önüne koymuş, kafasını da aradan çıkarmıştı.
"İşte karşınızda Palmiyettin. Hoş geldin Palmiyettin." diyerek Barış Abi anons etti.
Sergen'le şimdi gülmekten yerlere yatacaktık. Gülerken konuşmaya başladım. Bu yüzden sesim bir garip çıkmıştı."Ayy karnım ağrıdı gülmekten."
"O ses nerenden çıktı ya?" Sergen'in böyle demesiyle daha da gülmeye başladık. Hayrettin Abi palmiye dallarını çekerek başını biraz daha öne uzattı. Yapma bir ciddiyetle konuşmaya başladı. "Jüri üyeleri! Biraz ciddiyet lütfen."
"Palmiyettin! Bir alkış alalım." Hepimiz hem alkışlıyor hem gülüyorduk. Hayrettin abi ise bu esnada podyum yürüyüşünü yapıyordu.
"Bravo." Onu yorumlamamız için barakaya doğru gelirken Barış abiyi resmen yıkmıştı.
"Palmiyettin hiçbir yere sığamıyor bu arada."
"Ortalığı yıktın resmen Palmiyettin. Hani mecaz anlamda değil." dedim gülerek.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
La Romana
CasualeAşk Dominik'te yaşanıyor güzelim! ÇOK ÇOK ÇOK ÖNEMLİ NOT!! Bu kitap hayran kurgu değildir. İsmi geçen kişileri sadece hafızanızda az çok canlansın diye kullandım. Karakterler kurgusaldır. Sadece isimleri aynı, davranış olarak da benzetmeye çalışmadı...