30

387 20 50
                                    

Seray'dan...

Sergenle tam iki gündür konuşamıyorduk. İki gün önceki denemem sonuçsuz kalmıştı. Sonrasında oynanan ikinci dokunulmazlık oyununu da kaybetmiştik. Oyun sonrası düzenlenen konseyde Çağrının ismi çıkmıştı.

Ertesi sabah da konuşmayı denedim fakat ödül oyununu ve konsantrasyonunu bahane ederek konuşmama izin vermedi. Ama bugün boş günümüzdü. Kaçacak yeri yoktu. Konuşacaktık.

"Hazır mısın?" dedim Yiğite dönerek.

"Bilemiyorum. Ya duyulursa?"

"Biliyorsun, seni zorlamıyorum." diyerek derin bir iç çektim.

"Tamam tamam, hadi hazırım. Ben şu ağacın orada bekleyeceğim. Ama dünkü gibi olmasın. Çabuk ikna et bu sefer."dedi.

"Keçi gibi inadı var ki. Ne yapayım? Dinlettiremiyorum kendimi." diyerek sızlandım. Yiğit ayağa kalkmış, dediği yere doğru gidiyordu bile. Ben de hemen Sergenin yanına gittim. Barakanın kenarında oturuyordu.

"Sergen, bugün oyun da yok. Boş günümüz. O yüzden yapacak bir işimiz de yok. Konuşabilir miyiz artık?"

Derin bir iç çekti. Gözlerimin içine baktı ve konuşmaya başladı. "Peki. Ama sadece artık başımdan çekilmen için konuşmayı kabul ediyorum."

"Başından çekilmem için, öyle mi? Tamam. Zaten benim de başında durmaya niyetim yok. Sadece kendimi açıklamak istiyorum. Bundan sonra istediğin gibi başından çekileceğim." dediğimde gözlerime baktı. Ben önden o da peşimden geliyordu. Yiğit'in olduğu yere yaklaştığımızda arkamı döndüm ve Sergen'e baktım. Adımlarını yavaşlatmıştı.

"Yok artık! Şaka mı yapıyorsunuz siz? Bir de birlikte mi haber vereceksiniz?"

"Konu Yiğit'le de ilgili olduğu için tabii ki o da geldi." dedim ve Yiğit'in olduğu yere gittim. Sergen de peşimden geldi.

"Sergen, kardeşim. Açıkçası neden böyle yaptığını bilmiyorum ben. Ama direkt konuya gireceğim."

"Biliyorum ben her şeyi. Bana anlatmanıza gerek yok. Önce survivor yarışmasına sonra da kendi hayatıma kaldığım yerden devam edeceğim." dedi ve bana döndü.
"Yine de bana çok güzel şeyler yaşattın. Sayende çok farklı şeyler hissettim. Her şey için teşekkür..."

"Yeter artık! Dur! Dinle beni. Kaç gündür susuyorum ama bıktım. Konuşmak için peşinden koşuyorum resmen. Sen nasıl bu kadar basit bir şey için her şeyi silebilirsin ki? Aklım almıyor."

"Seni dinlemem daha çok üzülmemi sağlar. Ben daha fazla üzülmek istemiyorum."

"Ha sen daha fazla üzülmek istemediğin için beni mi üzüyorsun?" dediğimde gözlerime baktı ve iç çekti.

"Anlamaya çalış lütfen beni. Çok yoruldum artık."

"Sen beni anlamaya çalıştın mı?" dediğimde tekrardan bana baktı.

"Ne söyleyeceksiniz ki Seray? Yiğit'in senden hoşlandığını mı söyleyeceksin? Senin de ona karşı bir şeyler hissetmeye başladığını, beni artık sevmediğini mi söyleyeceksin? Yoksa aranızdan çekilmemi isterken yarışmadan çekilmemi de ister misin?"

"Ne!? Yiğit Seray'dan mı hoşlanıyor?"
Sesin sahibi Barış abiydi. Biraz arkamızda şok içinde bize bakıyordu.

"Ne!? Yiğit Seray'dan mı hoşlanıyor?" dedi Batuhan.

"Yok artık! Yiğit Seray'dan mı hoşlanıyor?"
Bunu söyleyen de İlayda olmuştu. Bu ne kardeşim böyle, papağan gibi?

Herkes şaşkınlık içerisinde birbirine bakarken ben de Sergen'e yaptığını beğendin mi bakışlarımı gönderiyordum. Ardından gelen Melis de aynı şeyi tekrarladı.
"Yiğit Seray'dan mı hoşlanıyor?"

"Arkadaşlar, siz ne saçmalıyorsunuz? Bakın durum sandığınız gibi değil." diyerek durumu açıklamaya çalışıyordum.

Bu sefer de son gelen Melis'ten başlayarak ilk gelen İsmail abiye aynı şeyi tekrar ettiler.
"Ama öyle dedi."

Yiğit derin bir iç çekti. "Seray haklı, sandığınız gibi değil. Çünkü ben İlayda'dan hoşlanıyorum."

Herkes sırasıyla "Ne?" diye tekrarlarken en yüksek ses arka taraftan geliyordu. Baktığımızda İlayda'yı gördük. O da duymuştu.

Yiğit, İlayda'ya bakarak omuzlarını silkti ve hafifçe gülümsedi. "Özür dilerim ama durum bu."

İlayda inanılmaz şaşkın görünüyordu. Bu sırada Sergen'e baktığımda onun da farklı bir yanı olmadığını gördüm.

"Gel istersen biraz konuşalım."
İlayda ve Yiğit gittiğinde yanımızdakiler de teker teker gitmeye başladı.

Bir an durduktan sonra ben de gitmeye yeltendiğimde Sergen kolumdan tuttu. Hızlıca kolumu ondan ayırdım.
"Sakın! Sakın bana dokunma."

"Özür dilerim. Ben her şeyi yanlış anladım."

"Keşke hemen benimle konuşsaydın. Böylece anladığın şeyin doğru mu yanlış mı olduğunda daha çabuk karar verirdin."

"Ben böyle olsun istemedim."

"Sen ve boş yere bana karşı hareketlerin kaç gündür benim canıma tak etti. Ne demiştin en son bana? Hatırlıyor musun? Başından gitmem için konuşacaktın ya benimle. Sonunda istediğin oldu işte." diyerek oradan uzaklaştım.

Şu an ona o kadar sinirliydim ki. Gözyaşlarıma daha fazla engel olamadım. Ormana doğru ilerlerken hıçkırık seslerim ormanda yankılanıyordu. Sinirden ağlayan biri olmak çok yorucuydu. Bir kez daha bu özelliğimden nefret ettim. E dur bari bir de buna ağlayım.

Ormanın daha derinlerine gitmek istemedigim için geriye dönüyordum. Şu an çok üzgün ve sinirli olabilirdim ama kaybolacak kadar salak da değildim. Sergen'le karşı karşıya geldiğimizde durdum. Büyük ihtimalle yanıma, beni aramaya geliyordu. Onu görmezden gelerek yanından geçmeye çalıştım. Ama buna engel olmuştu.

"Ne olursun konuşalım."

"Hay Allah! Rolleri mi değiştik yoksa?" diyerek histerik bir kahkaha attım.

Üzgünce yere baktığında konuşmaya başladım. "Merak etme. Ben senin gibi yapmayacağım. En azından insanların kendini açıklama hakkına saygı duymamız gerek değil mi? Seni dinliyorum."

"Bak ben çok yanlış anladım. Seni dinlemem gerekti. Ama o gün sana sorduğumda özel olduğunu söyledin. Hiçbir şey anlatmadın bana. Kendime engel olamadım. Biliyorum çok yanlış. Yaptıklarımın savunulacak yanı yok."

"Ya sen bu kadar mı güvenmedin bana? Ben birbirimizi tanıdığımızı sanmıştım. Sen bana güvenmemeyi bırak sonrasında da saçma sapan hareketler yaptın. Kaç gün çırpındım seninle konuşmak için? Sana kendimi anlatabilmek için peşinde kuyruk oldum be resmen."

"Tamam aşağılık herifin tekiyim ben. Ama ne olursun affet beni. Ben daha fazla sensizliğe dayanamam. Benim yaptığım hatayı sen yapma bari."

Sustu. Ne kadar olduğunu anlamadığım bir süre göz göze baktık. Sonra hiçbir şey olmamış gibi yanından ayrıldım. Arkamdan seslenmeleri duyuluyordu. "Nereye gidiyorsun? Ne yani? Dinledin ve bitti mi? Bu kadar mı?"

Birkaç adım daha attıktan sonra olduğum yerde durdum. Arkama döndüm. "Bir süre konuşmasak iyi olur. Hani derler ya ilişkimize ara verelim diye. Klişe bir laftır bana göre ama biz de ara verelim."

"Sen klişeleri sevmezsin ki. Sen hep kendine özgüsündür, beni güldürürsün. Sen beni hiç ağlatmazsın ki." dediğinde gözlerinden yaşlar akıyordu.

"Ben de senin beni hiç kırmayacağını sanıyordum. Ama öyle olmadı. Bundan sonraki süreçte konuşmaya devam edersek birbirimizi daha çok kıracağız. O yüzden söylüyorum. Bir süre konuşmayalım."

Kamp alanının olduğu yöne doğru ilerlerken arkamdan Sergen'in sesini duyuyordum. "Şimdi gidip bir daha bana gelmemenden korkuyorum. Eğer şimdi gidersen gelmezsin. Gitme."

Bu sefer kalbim çok kırılmıştı ve hiçbir şey kolay kolay eski haline dönmeyecekti.

Kamp alanına geldiğimde İlayda ve Yiğit'i konuşurlarken gördüm. Onlara gülümsedim ve uyumaya gittim. En azından birileri konuşabilmeyi başarıyordu. Bizim aksimize.

La RomanaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin