🍃Bölüm~24🍃

7.1K 405 119
                                    

Medya: Hirai Zerdüş - İki günlük dünya🥀
•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

🌺
•••••

*Ve beklenenler, neden hep vazgeçildikten sonra gelir?
(Oğuz Atay)
•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

Yaman'dan:
•••••••••••••••

Henüz yıllar önce bir psikolojik kitapta okuduğum bir fikir vardı ki, zaman geçtikçe o fikrin ne kadar doğru olduğunu daha iyi anlıyordum.
Şöyle diyordu kitapta: "Yarım kalmış, kesintiye uğramış şeyler tamamlanmışlardan daha kolay ve net hatırlanır. Geçmişte yarım kaldığına inandığın o ilişkiyi ve o insanı, sürekli hatırlıyor olmanın sebebi bu. Buna psikolojide 'Zeigarnik etkisi' diyorlar. İnsan zihni, tamama erdiremediği, şeyleri unutmaz."...

Gerçekten de öyleydi. Yarım kalmışlıklarımız vardı, hani asla kapanmayan o kanlı yaralarımız...
Bir türlü unutamadıklarımız...gece yastığa başımızı her koyduğumuzda aklımıza gelen, kalbimizi sızlatan, gözlerimizi dolduran o anılar...

Vardır herkesin bir yarım kalmış, tamamlanmayan hikayesi...

Yaprak benim, bizim ailemizin yarım kalmışlığıydı... kanayan yaramızdı. Tamamlanmayan dileğimizdi. Unutmuyorduk onu yıllar geçse de, unutamıyorduk çünkü... Unutamayacaktık da...

Annesi de Efsa'mın yarasıydı, yarım kalmışlığı, tamamlanamayan duygularıydı. Kendisinin anne olmasına sayılı gün kalsa da, içindeki ufak kızın tamamlanmayan boşluğu vardı, annesizlik. Annesizlik, buradan gelen sevgisizlik daha küçücükken yaralamıştı, yarım bırakmıştı sevdiğimi.

Çok beklemişti annesinin yolunu cam önlerinde, sokak başlarında... Gelmemişti annesi, tamamlamamıştı içindeki boşluğu, saçlarını okşayarak kırılan tellerine şifa olmamıştı.
Zaman geçmiş, sevdiğim alışmıştı annesizliğe, daha doğrusu alışmak zorunda kalmıştı. Sonra büyümüş, artık vazgeçmişti annesinden. Onun sevgisizliğiyle kalbini yormak istememişti belki de.

Fakat, hayat öyle bir yerden vurmuştu ki onu yeniden yeniden.
Kapanmayan yarasını iyice delik deşik etmişti, yüreğinde zamanla bin bir zorlukla söndürmeye çalıştığı ateşi yeniden harmanlamıştı, acımasızca... Zaten, acımasızdı ki hayat. Efsa'ma karşı çok çok daha acımasız olmuştu. Bu kez de acımamıştı ona. Yine savurmuştu sağa, sola.

"Anne" Handan hanıma bakarken dudaklarının arasından dökülen feryat yüreğimi dağlamıştı.

"Ahh" diye acı dolu inlemesiyle yüzümü buruşturmuş, acısını tam sol köşemde hissetmiştim. Kıyamadığımın canı yanıyordu. Benim canım nasıl yanmasındı?

"Efsaa" diye tüm salonu inletecek nitelikte adını haykırdığımda kollarıma yığılan sevdiğimle damarlarımda akan kanım donmuştu. Benliğime ekilen korku tohumları hızla filizlenmeye başlarken, içimden geçirdiğim tek duam vardı: Onlara bir şey olmasın. Dayanamazdım.

"Güzelim benim, aç hadi gözlerini" annem, yengem, Ahu yanımıza koşarak Efsa'nın ellerini ovuyor, yanaklarına dokunuyordular. Ama o daha gördüğüm ilk günden hayranı olduğum mavilerini açmıyordu.

"Yenge, yardım edin. Hastaneye götürmeliyim" boğuk çıkan sesimle yeniden konuştuğumda anında beni onaylamış, Efsa'mı kucağıma almamda yardımcı olmuşlardı.

Saklı Masal (Tamamlandı🍃)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin