Yirmi Dokuz - Zambak Besleyen Zihinler

1.7K 102 30
                                    

Ahuzar, Nefesim Nefesine.

Merhabalar okuyucularımız!

29. Bölümle geldik. Bilmenizi isteriz ki bu birinci kitabın finalinden bir önceki bölüm.. :'( Buraya kadar gelip hiç oy vermeyenler ve birkaç bölüme verenlerden ricamız, önceki bölümlere dönüp oylamalarıdır. Yorumlarınızı ve oylarınızla destek olmayı eksik etmeyin!

Şimdiden teşekkür eder, iyi okumalar dileriz. 🥀♥

-29-

Zambak Besleyen Zihinler.

Zalim kelimeler dolanıyor tabutuma. Sana bir ömür vadediyorum ve yine sana, bir ömür feda ediyorum.

Zira sevdândan yaratılmış bedenim, sensizlikle ölür, seninle yeniden doğar.

Babamın tepkileri anında boğazıma oturmuş, dışa vuruluşu ağlama krizi başlangıcı şeklinde olmuştu. Söylediklerini algılamak istemiyordum. Ben eski babamı geri istiyordum.

Yerden destek almaya çalışırken kollarım sızım sızım sızlıyordu. Saçlarım, fırlatılışımın etkisiyle karman çormandı. Önümü göremiyordum. Hem saçlarımdan hem gözyaşlarımdan. Hıçkırmaktan boğazım ağrırken abimin bağrışları netleşmeye başlıyordu.

Nefes alamıyordum. Ağlamaktan ölünürse, şimdi gidecektim öteki dünyaya.

"Hece Ferah!" diye haykırdı abim. Kapıyı tokatlıyordu, art arda. "Buradayım ben, bir şey yok güzelim."

Hiç inandırıcı değildi sözleri. Neye inanmam gerekliydi, neye inansam beni yaralamazdı, kestiremiyordum.

Boğazım düğümleniyordu, sarsılmaktan yırtılıyordu göğsüm.

Ne demekti, artık okula gitmeyeceksin? Nasıl böyle kötüleşmişti babam? Nedeni neydi?

Parmaklarımı saçlarıma geçirdim. "Ne, ne, ne?" diye sayıkladım. "Neden ya neden?"

Sonra kendimi yere bıraktım. Başım sert çarpmıştı ama acımamıştı. Bundan böyle olacakları düşünmek o kadar çok yakıyordu ki canımı başka acılar barınamazdı bünyemde. Bu odaya hapsedilmiştim. Bir daha Âsaf'ımı görmeyecektim belki. Yüreğime yayılan karanlık, gözlerimi kapatınca sevdiğimi hayal edememekten kaynaklanıyordu.

Ya onunla geçen zaman, en şâd rüyamdı ya da şu an, en korkuç kabusum.

Ruhundan ruhumu söküyorlar, sevgilim. Ellerinden ellerimi koparıyorlar. Bizim düğümlerimiz kolay kolay çözülmez, bilmiyorlar. Sana öyle kördüğümüm ki kesilsem bile yenilenirim, ne bilsinler?

Gözlerimdeki yaşlar, dur durak bilmeden süzülüyordu yere. Kaburga kemiklerim, üzerlerinden iş arabası geçmiş gibiydi. Parmak uçlarıma kadar ağrıyordu. Sanki biri beni bir o duvara bir bu duvara fırlatmıştı. Başıma saplanan bıçaklar, zihnimi deşiyordu.

Bunu hak edecek bir şey yapmıyorduk ki... Sevmek günah da değildi, ayıp da.

Kulağım yere dayalıyken her şeyi daha net işitiyordum. Adım sesleri, kulağımın içinde yankılanıyor, binanın eskiyen betonlarının kırıkları tozu dumana katıyordu. Bir tek babamın bağrışları bulanıktı. Ne söylediği hakkında tahmin yürütmek isterdim lakin onunla yabancıydık bu aralar. Giryan ruhumun gözlerinden değdiği yerleri yakan, kaynar yaşlar damlıyordu. Ben laedri bir yaşamın göğünden, ara vermeksizin düşüyordum. Düşmüyordum da itilmiştim en sevdiğim buluttan. Zira kendim atlasam ya da ayağım takılsa ve öyle düşsem, bu kadar ürpermezdim. Ruhum bedenimden ayrılıyordu, onlar buna ölüm diyordu; ben, hasret.

GÖĞÜN ACI FERYÂDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin