Yirmi Altı - Hârlı Toprakta Mutluluk Yeşermez

2.1K 93 26
                                    

Burcu Tatlıses, Bir Sana Bir de Bana.

Selam güzellikler, biz geldiik!

Lütfen oy verip yorum yapmaktan çekinmeyin. Yalnızca emeğimizin karşılığını görmek istiyoruz.

Şimdiden okuyan gözlerinize sağlık.

-26-

Hârlı Toprakta Mutluluk Yeşermez


Yanaklarıma nükseden sıcaklığın farkındaydım. Ellerim buz tutarken tüm bedenimde ateşler kol geziyordu. Yalpalanır gibi olduğumda tutunmam gereken yere, kollarına doladım parmaklarımı. Onun elleri de belimde birleşiyordu. Beni kendine hapsetmişti lakin yine beni dudaklarında özgürleştirmişti. Aramızdan su sızmıyordu. Boğuluyorduk, hiç ıslanmadan. Beraber boğulmak, mühim değildi.

Âsaf, parmaklarını belime mühürleyerek gözlerini araladı. Daha da karanlıktı, yıldızlar ise daha belirgindi. Yutkunduğunu gördüm göz ucuyla.

Bir hasret bitmiş dudaklarında, sevgilim. Bir aşk yeşermiş, kimse böyle güzel bir aşka şahit olmamış.

Dudaklarım iki yana gerilmesi beni öpmesinin hep heyecanlandırmasındandı. Gülüşümü görünce, gecelerinde pusu kurmuş korku kırıntıları kirpiklerinden aşağı serpildi. Dudakları, dudaklarımı taklit etti.

Elimin birini sakallarına götürdüm. Kirli sakalları, avucumu gıdıklandırıyordu, bu da gülüşümü genişletti. Onu sevdiğimi söylemek istiyordum fakat utanmıştım. Her şeye rağmen gerçeği tüm kainatın duyması gerektiğini düşündüm. "Ben de seni sevdim, seviyorum ve seveceğim." Fısıltım, yanımızdan geçen martının kanadına takıldı. Martı uçarken gökyüzüne ve yeryüzüne saçtı. Denizin ücaralarındaki balıklar, neşeyle çırpındılar.

Çene kemiğinin daha da belirginleştiğini fark ettim. Gülünce yanağına dolan güller, bir tek bana görünürdü zannımca.

Belimdeki elini boynuma koydu, parmakları başıma değiyorken beni göğsüne bastırdı. Yanağındaki elimi boynundan çekip kalbini avuçlayabileceğim bir yere iliştirdim. Şu an o bendi, ben de oydum. Yıllarca kurduğu senaryoları, yaşadığı oyunları bir kenara bırakıp içinden geleni yapmıştı. Önce, yollarımızı kesiştirmişti, sonra ellerimizi.

Parmaklarını kendi bağladığı fularda oyaladı, sonra baş tarafına gelip gevşek tutamların arasına daldı. Ona sarılınca kokusuna da sarılmış sayıyordum. Zira mütemadiyen, sigaraya karışmış nefhasını biriktiriyordum içimde.

Utandığım için bir süre öylece kalmak, göğüs kafesinin solunda bir mezar kazıp içine girmek istedim. Bir yanım -ki bu yan onunla daha fazlasına da vardı- beni utanmanın gereksiz olduğuna inandırmaya çalışsa da diğer yanımı çekinmekten geri alamıyordum. Hâlâ kolunda bekleyeduran elimi yanağıma değdirdim. Sanki izi vardı, dudaklarının. Ruhumu tatlı bir sızı yokladı.

Göğsüne saklanmam için yer açsa da yüreği, hafifçe geri çekilerek yüzüne baktım. Batan güneş, çehresiyle vedalaşıyordu. Gözlerinde yansımam vardı. Sevdâyla bakıyor, sevdâyla gülümsüyordu. Başımı denize, göğün mor ve pembenin harmanladığı tarafa doğru çevirdim usulca. Ve yeniden göğsüne, göğüme koydum. Mora çalıyordu sema. Bu yüzden deniz de mordu artık. Şaheser gibi önümüze serilse de bu manzara, şu an İstanbul'u görmüyordu gözüm. Uzaktan seyrediyorum sanılırdı lakin her yerde az önceki hadiseyi yaşıyordum.

GÖĞÜN ACI FERYÂDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin