Selda Bağcan, Çemberimde Gül Oya.
-10-
Yarasına Dahi Vurulduğum Yâr.
Henüz küçüktüm, yüreğin böyle bir işlevinin olduğunu bilmezdim, sadece kan pompalayıp bizi hayata bağlayan bir organ zannederdim. Âsaf'ı her gördüğümde yarışa katılmış bir tay hızıyla döverdi göğüs kafesimi, ondan utandığım için sanar, kızarırdım. Gözlerine her baktığımda, karanlıktan çok korktuğum o zamanlar bile, orada yaşamayı düşünürdüm. Oyun oynadığımızda kimseyle eş olsun istemezdim, kıskançlığın tanımından bir haberken onun sayesinde tattım, daha niceleri gibi.
Şimdiki adına aşk denilen oyunlara hiç benzemezdi, benzemedi benim sevdâm. Gözlerimi sakındım ondan başkasına ama en çok da yüreğimi.
Büyüdüm.
Benimle birlikte sevdâm da büyüdü. Sığamadı yüreğime, ona taşmak maksadıyla doldu içime. Söyleyemediğim her söz, dilime diken; bakmadığım her bakış, gözlerime yaş oldu. Gidemediğim her yol, kimseyi gitmek istediği yere götürmemek adına ant içti.
Sustum, sustukça ölüme sarıldı, ona sarılmak uğruna ölmeye razı kollarım.
Gömdüm kendimi, kokusunu alamadığım gökyüzüne. Benim mezarım, diğer ölülerin aksine toprakta değil bulutlarda, onu kolayca seyredebileyim diye. Zira ellerimde olan tek şey, uzaktan izlemek.
O kadın çıkarken ağzından etrafa saçılanlar, kalbimdeki ağırlığın üzerine bir yenisini daha eklemişti. Asaf'tan başkasına nasıl o gözle bakardım? Bu sevdâ sözcüğüne bir hakaret değil miydi? Hüzünlü duygularıma hayatın sillesi fazla geliyordu. Zaten yeterice acı veriyordu karşılıksız sevmek, başka ıstıraplara nasıl dayanırdım?
Anneme zinhar olmayacağını söylediğimden bu yana odamda pinekliyordum.
Artık ağlamıyordum şayet ölürken ağlamak fayda etmezdi. Okuldan çıktıktan sonrasıda epey bir çalan telefonumu parmaklarımın yardımıyla aldım çantamın fırlattığım yerinden. Ayperi, bir mesaj atmış ve üzerine üç kez aramıştı. Klavyeye sürtünen parmaklarım ona iyi olduğuma ve eve geldiğime dair bir bilgilendirme raporu yazmış, onun ne yapığını eklemişti sonuna. Habersiz gitmelerime alışkındı. Sadece merak ediyordu, iyi olup olamadığımı. Bugün üniversitede olanlardan haberi yoktu. Olsaydı ne yapacağını az çok tahmin edebiliyordum.
Nefes almakta zorlanan ciğerlerime yüklenerek daha koyu bir hava soludum. Yaktı kavurdu geçtiği yerleri.
Sevmek, mutluluktan havalara uçurması gereken bir duyguyken böylesine çukurda hissetmem pek gülünçtü. Onu sevmek, tıpta diri sayılan bir ölüyü mezara sokan yegane şeydi.
Yaralarım, ılgıt ılgıt kanıyorken onlara yara bandı olmak yerine bir bıçak da o saplıyordu. Bu, beni kahreden asıl bulguydu.
Ruhumun girdabına çekiliyordum ki bir gün de çalmazsa şaşacağım zilin sesi kulak zarlarıma çarptı, zihnimin içine yerleşemeden parçalanarak tuzla buz oldu.
Boş boş duvara bakan gözlerime can vermek adına kapaklarını sımsıkı yumup başımı iki yana salladım hızlıca. Çok ağladığımdan sızlıyorlardı. Oturduğum yatağı yumruk yaptığım ellerimle çökerttim, bedenimi ayağa kaldırdım. Çıplak ayaklarım parkenin soğuk tenine değdiğinde ürperdim. Özel günüm yakınlaşırken bu kadar sorumsuz davranmam, büyük sancıların habercisiydi. Belki de içimde ukte olan bu acıyı bastıran tek acı bu olduğundan böyle sorumsuz davranıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖĞÜN ACI FERYÂDI
ChickLitGöğün feryât ettiği hüzünlü bir şarkıyım, sevgilim. Sevdânın yasıyla çağlayan bir nehirim. Ben artık, kokun kokuma iliklensin isterim. 🌓 Ellerimi bırakıp sarıldığında geniş kollarının omzumdaki duruşu ruhumu titretti. Kirli sakalları kulağıma sür...