Oya - Bora, Sevme Zamanı.
Selam!
Bölümü yazarken aklımızdaki şey, bir önceki bölümde, emeğimize verilen değerdi. Görülme ve oylar arasındaki uçuruma üzülüyoruz. Lütfen bir oyu çok görmeyin. Düşüncelerinizi de yoruma katın, okumak isteriz. (Keyif alıyoruz. :))Pekâlâ, iyi okumalar dileriz! 🌈
-18-
Serçe Kalbindeki Figâr.
Akşamın keskin gözleri izlerdi şehirlerdeki kaynayan ateşi. Çünkü karanlığı mesken edinmiş her insan, içinde büyük veya küçük bir odla yaşardı. Harlanırdı bazenleri. Benzense bedeni görünmezcesine yanardı, yanardı da küllerinin akşamın soluğuna karışmasına yol açardı.
Beni yıllarca, kaçışı bulunmayan ve en çok yüreğimi yakan nârın orta yerinde bırakan adam; gelmeden gittiğini sandığım için, bir an, bana olan hislerine kandığım adama sabitlemişti, kör bir kuyuya bakıyormuş gibi gelen irislerini. Kıvrık kirpikleri, kızgın çehresinde oynaştı. Çizgi halindeki dudaklarında daha bir kırmızılık oluşmuştu sanki.
İkisini de net görebiliyordum bulunduğum koltuktan. Az evvel heyecan ile mutluluktan bir tay süratiyle göğüs kafesimi döven kalbim, şimdi korkudan ritmini şaşırmıştı. Yaman, beni Âsaf'ın yanında görmüştü. Aynı arabadaydık, saat biraz geçti. Günün bu vaktinde onunla ne yaptığımı sorarsa ne cevap verecektim?
Gözlerimi yüzünden ayırmadığım Âsaf, son bir kez bana baktı. Sonra emniyet kemerini çözerek arabadan indi. Yaman'ın yanına gitmiyordu, değil mi?
Şaşkınlıkla arkasından indiğimde elim ayağıma dolaşmıştı bile. Zihnimde geçen birçok acı verici anın gölgesi çöktü üzerimize. Kollarını göğsünde birleştirmiş demir kapının girişinde dikilen Yaman, küçük gözlerini büyütmüş, kaşlarını kaldırmıştı. Karşısında, bir dağı andırarak duran Âsaf'a bakıyordu.
Aramızda bir şeyler olduğunu anlaması iyi olmazdı, hemde hiç. Âsaf'ın onu görmeye dahi tahammül edemediğini fark etmiştim ama dudaklarından öfkeyle sızacak her kelime bizim için felakete sebebiyet verebilirdi. Sevdamı yalanlarla korumaktan hiç zevk almasam da buna mecburdum. Yaman'a, bir yerden gelirken karşılaştığımızı söylemeliydim, Âsaf hoyratça laflar sarf etmeden.
Hemen ardından gidiyordum fakat konuşmasını durdurmaya yetişemedim.
"Sen, hâlâ ne arıyorsun burada?" Boynundaki damarlar, fazlaca belirginleşmişti. Benim içindi, beni kıskandığı içindi.
Kollarını gayet sakin bir biçimde indirdi Yaman. Elini kot pantolonunun cebine koyarken yarım ağız gülümsemesi eşliğinde bana dönderdi, doğrudan Âsaf'a dönük çehresini. Çok oyalanmadan çekiverdi. Bu dingin tavırları hayra alamet durmuyordu.
Topraklarını sel götürmüş gözlerimi ikisine de tutamıyordum. Kafamda bir gök vardı, gürlüyordu. Korkak yağmur damlaları tüm hücrelerime yayılıyordu.
"Hece'yle konuşmaya geldim," Şekli biraz bozuk lakin olabildiğince beyaz dişlerini sergiledi. "Sen kim oluyorsun da bana hesap soruyorsun?"
Kalbim boğazımda atıyorken ağlamamak için direndim. Âsaf, bana baktı. Kara gecelerinde zaman ve mekan kavramını yitirdim. Şu kısacık zamanda öyle derin, öyle mânâlı baktı ki kendimden geçtim. Sandım ki yağmurum ona da bulaşacak ve biz, ses etmeden bulutlara hapsolacağız. Kendi rızamızla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖĞÜN ACI FERYÂDI
ChickLitGöğün feryât ettiği hüzünlü bir şarkıyım, sevgilim. Sevdânın yasıyla çağlayan bir nehirim. Ben artık, kokun kokuma iliklensin isterim. 🌓 Ellerimi bırakıp sarıldığında geniş kollarının omzumdaki duruşu ruhumu titretti. Kirli sakalları kulağıma sür...