Yirmi Dört - Işığın Sinesindeki Sökük

1.9K 91 19
                                    

Melike Şahin & Ahmet Ali Arslan, Gurbet Türküsü

Merhabalar! Biz geldik. Size acı gerçeklerin öğrenildiği, dönüm noktası bir bölüm getirdik. Satır aralarında buluşmaya ne dersiniz? Biz, sizi bekliyor olacağız. Sol alttaki yıldıza dokunup yorum yaparak emeklerimize karşılık vermeyi unutmayın!

İyi okumalar dileriz. ♥🦋

-24-

Işığın Sinesindeki Sökük.

Avuçlarımda bir tutam hasret vardı, çizgilerinden okunurdu, adın. Sen beni ne zaman sevdin, ne vakit göğsüme sızdı, ruhunda büyüttüğün görkemli feryâdın.

Tam solumda parıldıyor satırların. Eskiden kesiyordun kalbimi, şimdi dikiyorsun, hem de zerre kanatmadın.

Aşkıyla, güzelliğiyle ve özlemiyle sınandığım sevdiğim, sahiden benimdi artık. Gözlerinde gördüğüm pişmanlık ve keder, aklımı başıma getiriyordu yavaştan. Bana küçük görünen, esasında çok büyük bir sorundu akraba olmamız. Önümüzde, zor bela iyi anlaşan iki baba ve aralarının bozulmaması için çabalayan iki anne vardı. Bir de ben, kimseyi, en çok da canımı beğenmeyen bir ağabeye sahiptim. Nedenini bir türlü anlayamadığım bu anlaşmazlıklar yetmezmiş gibi bunlara ek olarak bir de Yaman çıkmıştı yolumuza.

Babam, ona verdiğim zarfları tek tek açıyorken kuşkularımdan dolayı gizlice aldığım zarf çantamdaydı. Yaman'ın varlığı ve yaptıklarıydı bu kuruntuları edinmemin nedeni. Bizi ele vermek onun için gereğinden fazla önemliydi, geçen gün aradığında anlamıştım. Şimdi de bu, sarı, diğerlerinden büyük zarfta Âsaf ve benimle ilgili bir şeyler bulunduğunu hissediyordum.

Anneme ve babama zoraki gülümseyen halime içten içe üzülerek çantamdan tutundum. "Ben üzerimi değiştireyim." diye fısıldadım, babamın yanına geldiğimde oturduğum kanepeden kalkarken.

İkisi de başını sallarken babam, telefonunu çıkarmış, elindeki kağıtlarla bağlantılı banka hesabına bakıyordu. Çıplak ayaklarımın parkede cılız takırtılar yaratmasıyla ilerledim. Odama vardığımda hâlâ büyük bir olay olarak görmüyordum, bunları. Âsaf, o kadar güven aşılamıştı ki kıyamete dek ayrılmayacakmışız gibi geliyordu. Yalnızca ilişkimizi biz hazır olduğumuz zaman söylemeliydik. Öldürecek değillerdi. Ne ben onu sevdim diye günah işlemiş oluyordum, ne de o beni sevdi diye. Bu ayıp bir şey değildi ki. Aşktan anlamazlar mıydı? Ya, onsuzken kalbimin çürümeye yaklaştığına inanmazlar mıydı?

Kapının kulpuna elimi dolayıp açılması için baskı uyguladım. İçeri girip kapıyı yeniden eski haline getirince saçlarıma parmaklarımı geçirdim ve arkaya yatırdım. Çantamı açmak için cesaretlendirdim kendimi. Her şeye rağmen, ruhuma azap gelenlerden, getirilenlerden sonra endişelenmeden edemiyordum. Âsaf, üstü kapalı bir biçimde anlatıyordu geçmişi fakat farkındaydım, sakladığı şeyler olduğunun.

Önceki hayatımızda da birbirimize yazılmış ve bu yollardan geçmiştik sanki. Öyle tanıdık, öyle bilindik duyguların kucağında debelendiğimi sanıyordum ki bu düşünce tohumu filizleniyordu, zihnimin kurak topraklarında. Akılalmazdı bu sevdayı, benden başkasının kalbine de sığmazdı aşkım. Biliyordum, başka bir hayatta da onu seviyordum. Ruhlarımız, birbirine geçmiş bir düğümdü. Ona her baktığımda, yıllardır bu kadar rahat bakıyormuş; her güzel sözünü işittiğimde, yıllardır işitiyormuş gibi hissiyatların damarlarıma zerk edilmesinin başka bir açıklamasını bulamıyordum.

GÖĞÜN ACI FERYÂDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin