Hyunjin o gün okula gitmemişti. Bütün gün ağlamıştı ve geceleyin yatağına girdiğinde Jisung'u beklemesinin tek sebebi, Jisung'un ona sarılabilecek olmasıydı.
Sabahleyin ona denilen bütün o hakaretleri ve yapılanları düşününce panik atak geçirmişti. Bedeni titremelerden kurtulamamıştı.Jisung kapıyı tıkladığında yatağından çıkıp kapıyı açtı, karşısındaki genç her zamankinin aksine ayakta destek almadan durabiliyordu. Endişeli görünüyordu.
Hyunjin kapıyı bitkinlikle açar açmaz tek kelime etmeden yatağına döndü, yorganının altına girip kendini iyice küçülttü.
"Hey, iyi misin? Bana iyi olduğunu söyle. Tanrım! Bir şey oldu sandım. Seni kendinle yalnız bırakmak beni o kadar korkutuyor ki."
Jisung kapıyı kapatıp içeri girdiğinde durmadan ona iyi olup olmadığını sormaya başladı.
"İyiyim."
"Sesin öyle gelmiyor."
Hyunjin konuşmaya üşeniyordu, ağzını açmak bile yorucuydu, yalnızca omuzlarını silkti ama Jisung bunu görebilmiş miydi bilmiyordu.
"Yanında yatsam rahatsız olur musun?"
"Jisung, benim en mahrem halimi biliyorsun. Yanımda yatman beni rahatsız edebilir mi sence?"
Jisung yorganı kaldırdı, botlarını çıkardı ve üzerini örttü. Ona doğru döndü. Yüzünü izlemeye başladı.
"Ne bakıyorsun?"
"Hiç."
Yüzüne uzanıp burnunun ucundan öptü.
"Bu gece sarhoş değilsin?"
Jisung dışarıya bir nefes verdi. Gerçeği mi söylemeliydi yoksa yalan mı, karar veremedi.
"Senin düşüncelerinle kendi kendini üzdüğünü biliyorken içkiler içip eğlenmek hiç bana göre değilmiş."
Hyunjin yine hissediyordu, mutluluğu hissediyordu. Kalbi hızlanmıştı, yeniden yaşama dönmüş gibi bir duyguydu. Elini, yanındaki bedenin yanağına yerleştirdi, okşadı. Daha sonra ona doğru eğilip dudaklarına bir öpücük kondurdu.
Geri çekilmek istemedi.
Öpücüklerine dil darbeleri de dahil oldu, öpücüklerini kesmeden Hyunjin diğerinin üzerine çıktı, kucağına oturdu. İleri ve geri hareket etmeye başladı."Hyunjin, dur, bekle."
Hyunjin durmak istemiyordu, ayrılmak istemiyordu. Öpülmek istiyordu, sevilmek istiyordu, okşanmak istiyordu. Hepsini istiyordu, hiçbirine sahip olamıyordu.
Jisung onu öpmeyi bıraksa da onu öpmeye devam etti, elleri üzerindeki pijamasının uçlarına gitti, çıkarmaya kalkıştı fakat Jisung onu durdurdu."Hyunjin, dinle. Şu an bunu istediğinden emin değilim. Başka bir zaman yapalım, olur mu? Dinlenmelisin. Yerinde kararlar veremiyorsun."
Haklıydı. Jisung onu gerçekten iyi tanıyordu. Kendinden bile daha iyi tanıyordu, kendine söylediği yalanları anlayabiliyordu. Dudaklarından ayrıldıktan sonra sakinleşti, karşısındaki yüzü biraz izledi, alnını onun alnına dayadı ve gözyaşları dökülmeye başladı.
Jisung kucağında oturan masum gencin beline kollarını sardı, o ağlarken sırtını okşadı. Ona ardı ardına iltifatlar etti, bu sırada Hyunjin'in yaptığı tek şey ağlamaktı."İşte böyle. Sen akıllı bir kedisin, Jinnie. Harikasın. Dünyada senden daha şirin olan kimse yok. Sen en güzelsin. Sesin, saçların, dudakların, burnun, kulakların, fiziğin... Kimse seninle yarışamaz, bebeğim. Sen çok iyi birisin. Sen benim için çok iyisin, kimse seni hak etmiyor."
Durduğunda Hyunjin gözlerini sildi, göğsünde dinlendirdiği başını kaldırıp nemli gözleriyle ona baktı. Daha fazlasını duymak istiyordu, Jisung ona gülümsedi.
"Yeterli gelmedi hım? Tanrım, bana öyle bakma. Uzunsun ama kucağımda küçücük oldun sanki, ah, gerçekten çok şirin görünüyorsun. Pekâlâ... Sen bir şeyi yapmak istemediğinde kimse onu yapman için seni zorlayamaz, anladın mı? Kimse senin tercihlerini, düşüncelerini, hissettiklerini yargılayamaz. Böyle yapanlar iğrenç insanlardır. Onların dediklerini düşünme, olur mu? Sen çok değerlisin. Sen benim için çok değerlisin, hım? Benim için teksin. Ben senin düşüncelerini ve hissettiklerini önemsiyorum, tercihleri her zaman sana bırakıyorum. Çünkü senden daha fazla umursadığım kimse yok."
Hyunjin yeniden ağlamaya başladı, Jisung göğsündeki ıslaklığı hissediyordu, sırtını okşadı, kafasını saçlarına eğip öptü.
"Üzülmenden oldum olası nefret ettim, Hyunjin. Önceden de, şimdi de."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
forget me too | hyunsung ✔️
Fanfictionismin tenime sonsuza kadar taşıyacağım bir dövme gibi yazılmış