on dört / on dört

774 77 35
                                    

Gece olduğunda Hyunjin yatağına uzandı ve bugün olanları düşündü.
Seungwoo'nun sınıftaki rahat tavırlarını, tam bir sosyal kelebek oluşunu ve herkesin onu sevmesini...
Güldüğünde çok temiz biri gibi duruyordu aslında. Sanki etrafındakiler onun ışığına teslim oluyordu. Konuştuğunda da ses tonu çok ince, kibar çıkıyordu. İnsanları kendine çekmek onun için zor değildi yani.

'Belki de Jisung bu yüzden ona aşık olmuştur.'

Kulaklarını elleriyle kapattı. Dinlemek istemiyordu, duymak istemiyordu. Bu kötü düşünceler onun ruhunu kirletiyordu, kendisini iğrenç hissediyordu. Güvende değildi. Sanki... Eskisi gibi kimsenin kendisiyle konuşmadığı, herkesin zorbaladığı Hyunjin'e dönüşecekti.

'Ve Jisung, Seungwoo ile bir olup seni zorbalayacaklar.'

'Seni sevdiğine inanıyor muydun, zavallı.'

'Seungwoo ne kadar sosyal birisi, herkesle rahatça konuşabiliyor. Fiziği de güzel, yüzü de.'

'Jisung.'

'Jisung seni bırakacak.'

'Jisung seni terk edecek.'

'Seninle dalga geçecek.'

'Duyuyor musun?'

'Hey!'

Hyunjin sonunda kapıdaki sesleri duyuyordu. Jisung dışarıdan ona seslenmeye çalışıyordu.

"Hyunjin? Kapıyı kıracağım! İyi misin? Hyunjin!"

Sonunda kapıyı açabilmişti, karşısında dikilen Jisung harabeye dönmüştü, ağlayacak gibi duruyordu. İşin daha da garip yani, kapının diğer tarafındaki Hyunjin'in de ondan bir farkı yoktu. Gözleri doluydu ve ağlamamak için zor tutuyordu kendini.
Jisung içeri doğru atıldı ve Hyunjin'i kolları arasına aldı, sımsıkı sarılıyordu. Sanki daha öncesi ve sonrası yokmuş gibi.

"Sana bir şey oldu sandım. Yemin ederim kapıyı kırmama o kadar az kalmıştı ki. Delirecektim. Neden açmadın kapıyı?"

Hyunjin bir şey söylemiyordu, Jisung'a sımsıkı sarılırken yüzünü ondan saklıyordu sadece. Ses çıkarmıyordu, görünmek istemiyordu. Yalnızca sarılmak ve sarılırken de sessizce ağlamak istiyordu.
Jisung onun ağladığını, ıslaklığı hissedince fark etmişti. Kapıyı örttüler ve Hyunjin yüzünü gömdüğü yerden kaldırmadan yatağa doğru birbirlerine yapışık bir şekilde yürüdüler.
Yatağın ucuna oturunca Jisung ona bakmak için kendinden yavaşça ayırdı.

"Hyunjin? Neden ağlıyorsun?"

Ses tonundaki yumuşaklık Hyunjin'i daha da parçalamıştı. Tek istediği Jisung'un kendisini sevmesiydi. Onun karşısında sürekli ağlayıp bir şeyler istemekten de bıkmıştı, kendinden nefret ettirmek istemiyordu ama şu an tek ihtiyacı sevilmekti.

"Jisung?"

Hıçkırıkları kesilmeden devam etti, Jisung onun akan göz yaşlarını bir yandan siliyor bir yandan da dikkatlice dinliyordu.

"Beni seviyorsun, değil mi? Yalan değil? Benimle dalga geçmeyeceksiniz değil mi? Lütfen geçme olur mu? Lütfen- Beni sev olur mu? Beni hep sev."

Jisung gülümsedi, Hyunjin'in yüzünü iki avucu içine aldı, gözlerine baktı. Sonra yaklaştı ve dudaklarını, burnunun ucunu öptü.

"Hyunjin. Ben senden başkasını sevemem. Senden başkasını sevmem mümkün değil. Hayatımda hiç birisi için bu kadar yoğun duygular hissetmedim. Sen benim için ilk ve teksin. Sanırım bugün duydukların seni endişelendirdi, anlıyorum. Seungwoo'yu da sevmiştim. Beni mahvetmeden önce. Ben mahvolmuştum. Ölmek istiyordum, o seviyeye gelmiştim. Çünkü Seungwoo için her şeyi yapmıştım ve o hiçbir şey demeden gitmişti, anlıyorsun değil mi?"

Hyunjin burnunu çekti, başıyla onay verdi. Jisung onu bir kere daha dudaklarından öptü.

"Seni ilk gördüğümde nasıl hissettim biliyor musun? Böyle... İçimde, her yerde çiçekler açmış gibiydi. Zaten seni ilk görüşümde gerçek olduğunu bile düşünemedim. Bir insan nasıl bu kadar hoş olabilir ki dedim kendi kendime. Beni o kadar ferahlatmıştın ki. İçim o kadar rahatlamıştı ki. Seungwoo'yu seni gördüğüm gün unuttum ben. O lanet olası yarayı sen sadece var olmanla kapadın. İşte bende böyle bir etkin var. Başka hiç kimse, hiçbir şey senin yerini alamaz. O tahtta yalnızca sen oturuyorsun, benim sahip olduğum her şeyin sebebi sensin."

Genç adam bütün içindekileri dökmüştü, sonunda kendini tamamen anlatabildiğini düşünüyordu. Hyunjin'in kendisine bu kadar kötü davranması hoşuna gitmiyordu. Bu yüzden her şeyi ortaya dökme kararı almıştı. Ona ne kadar özel olduğunu göstermek istiyordu.

"Başlarda... Sana kötu davrandım. Kabul ediyorum. Lanet olası biriydim çünkü hâlâ senin bendeki etkine alışamamıştım. Bir insanın nasıl beni bu kadar değiştirdiğini, istediğini yaptırabildiğini. Bu yüzden sinirleniyordum sana. İstesen beni tek hareketinle yıkabileceğini bildiğim için. Karşında hiçbir gücümü kullanamadığım için. Sonra yavaş yavaş anladım. Bunun aşk denen şey olduğunu. Biraz geç olsa bile anladım ve seni kaybetmemek için attım sonraki her adımımı."

Hyunjin'in kafasındaki bütün kötü sesleri bu cümleleriyle susturmuştu Jisung.
Bu yüzden Hyunjin için en büyük savaşçı sevgilisiydi işte. Kendisinin baş edemediği, kimsenin susturamadığı o sesler ile sonuna kadar savaşabilen, birkaç cümlesiyle hepsinin çenesini kapatan tek kişiydi Jisung. Bu yüzden hayrandı ona.

"Eğer hâlâ inanmıyorsan okulda etekle dolaşıp bütün fiyakamı çizdirebilirim senin için daha ne diyeyim ben ya."

Hyunjin gülmeye başladığında Jisung da onunla güldü. Beline ufak dokunuşlar yapıp gıdıklamaya çalıştı.

"Hoşunuza gitti sanırım bu??"

Genç adam sonunda Jisung'un tuzağından kurtulup ayağa kalktı, dikildiği yerden Jisung'a baktı. Gülümsüyordu.

"Jisung."

"Hm?"

"Seni çok seviyorum."

Jisung'un gözleri açıldı, sinsi sinsi ona yaklaşıp belinden yakaladı. Kendine çekti. Başını eğip dudaklarını sevgilisinin boynuna yaklaştırdı ve ufak öpücükler kondurdu.

"Artık hiç kimse seni benden kurtaramaz."

bu bolumu zirlaya zirlaya yazdim sakasiz
hyunsung enayisi olmusuz gecmis olsun

bu bolumu zirlaya zirlaya yazdim sakasiz hyunsung enayisi olmusuz gecmis olsun

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


forget me too | hyunsung ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin