on dört

574 66 36
                                    

"Jisung! Neredeydin sen? Sabahtan beri seni arıyorum."
Chan'ın yüz ifadesi endişeli görünüyordu. Sabahın köründe ne olmuş olabilir diye düşündü Jisung. Hyunjin aklına geldi.

"Hyunjin'e mi bir şey oldu?"

"Ne? Hyunjin değil." Jisung rahatlamıştı. Omuz silkti, çantasını sırasına bırakıp iyice yayıldı.

"Tamam o zaman sabah sabah neden başımı şişiriyorsun şimdi?" Chan duraksadı, söyleyip söylememek arasında kaldığını Jisung anlayabiliyordu. Uzun zamandır arkadaşıydı sonuçta.

"Söyle şunu Chan."

"Tamam, sakin ol ama."

"Şu an daha çok sinirleniyorum."

"Tamam! Söylüyorum... Seungwoo gelmiş."

"Ne?"

Jisung'un kalbi teklemişti. Heyecandan, sevinçten değildi bu. Daha çok korkudandı. Onunla yeniden karşı karşıya gelmekten korkmuştu. Uzun zaman olmuştu.

"Yemin ederim aynı tepkiyi ben de verdim. Şok oldum yüzünü görünce. Hiçbir şey diyemedim. Selam verdi ama yürüyüp gittim. Ne yapacağız? Jisung yeniden o zamanına dönmeni istemiyorum."

Jisung düşünüyordu. Neden geri gelmiş olabileceğini, neden hiçbir sebep göstermeden siktir olup gittiğini ve onu öylece bıraktığını... Anıları geri dönmüştü ve bundan hoşlanmamıştı.
Onun yüzünden az kalsın potansiyel bir suçluya dönüşeceği zamanları hatırladı.

"Hyunjin'i öğrenmemesi lazım."

Şu anda kafası karışıktı, her şey düzensiz bir şekilde beyninin içinde dolanıyordu ama onca düşünce içerisinden bunu çekip ayıklayabilmişti.
Seungwoo'nun Hyunjin'in varlığından haberdar olması her şeyi bok yoluna götürürdü. Özellikle Hyunjin'in psikolojisini. Jisung bile Seungwoo'ya anca dayanabilmişken Hyunjin onun karşısında hiçbir şey yapamazdı. Hyunjin zayıf biri değildi ama aklı Seungwoo'nun şeytanlıklarına karşı savaşamazdı, o kadar kötü düşünceye karşı bir şey yapamazdı.

"Ben de aynısını düşündüm. Ne yapacağız peki? Bütün okul biliyor sevgili olduğunuzu. Seungwoo birine seni sorsa zaten öğrenecek."

Jisung iç geçirdi. Ne yapacağını gerçekten bilemiyordu. Seungwoo'nun üzerinde etkisi hep böyle olmuştu. Her zaman onunlayken ne yapacağını bilemeyen yalnızca onun emirlerini yerine getiren biri olmuştu. Kafası hep dağınıktı o zamanlar.

"Jisung... Sen yeniden- Biliyorum olmaz ama. Korkuyorum anlıyor musun?"

"Chan. Bana güven. Seungwoo'nun karşısında eski Jisung olmayacak. Merak etme."

Chan biraz olsa da rahatlamıştı. Yine de oturduğu yerde bacaklarını sallıyor, dudaklarını kemiriyordu. Bir sesizlik oluşmuştu.
Koridordan iğrenç bir kahkaha duyuldu. Jisung'un kusmak istediği türden bir iğrençlik. Bunu hâlâ hatırlıyor olması onu endişelendiriyordu. Kulaklarını kapattı.
Çok geçti. Sınıfın kapısında bir ölüm meleği gibi dikiliyordu. Gerçekten bir ölüm meleğiydi. Bir melek kadar güzeldi ama adında ölüm vardı.

"Sungie!"

Jisung'un midesi bulanıyordu. Eskiden bu sesi duymayı ne kadar sevdiğini hatırladıkça, bu takma ada deli oluşuna, tek bir kelimeyle kendine neler yaptırdığına... Her cümlesine salak gibi inanışına ve sonunda tek bir açıklama yapmadan terk edilmesine inanamıyordu.
Chan sessizce oturuyor ve o şeytanın yüzüne bakmıyordu. Jisung'u izliyordu.

"Hey? Sungie! Ben geldim!"

Jisung sinirle yerinden kalktı ve Seungwoo'nun yüzüne bakmadan onu kolundan tutup koridorun sonuna götürdü.

"Ah... Beni bu yangın merdivenlerine bilerek mi getirdin! Ne güzel günlerdi. İlk defa burada öpüşm-"

"Kapa çeneni."

Seungwoo gözlerini devirdi, Jisung'a sarılmak için yaklaşmıştı ama beklemediği bir tepkiyle karşılaşmıştı.

"Hey! Düşüyordum az kalsın! Neden bu kadar sinirlisin Jisung?"

Jisung güldü, delirecekti. Gerçekten sinirden ne yapacağını bilemiyordu artık.

"Hiçbir açıklama yapmadan nasıl siktir olup gittiysen şimdi de siktir olup gideceksin. Duydun mu beni? Artık hayatımın içine etmene izin vermiyorum. Artık beni istediğin gibi kullanamazsın. Defol git, gerçekten. Neden döndün ki zaten, saçmalık! Seni görünce mutluluktan havalara uçacağım filan mı sandın?"

"Eskiden yapmadığın şeydi sanki."

Jisung yumruklarını sıktı. Hâlâ onun gözlerine bakmıyordu. Arada bakışları çarpıp geçiyordu sadece. Seungwoo bunu fark etmişti.

"Eskidendi o. Ciddiyim, Seungwoo. Siktir git. Bu okulda olman iyi bir fikir değil."

Seungwoo gülümsedi, kendini şirin göstermeye çalışıyordu, eski numaralarını deniyordu. Başını eğip Jisung ile göz göze gelmeye çalıştı.

"Sungie, seni terk ettiğim için özür dilerim. Biliyorum, aptallık yaptım. Gerçekten. Ama herkes hatalar yapar. Beni her seferinde affeden sen değil miydin? Herkesten beni ayrı tutan? Bana hayır diyemeyen?"

"Siktiğimin geçmişini açma artık. Ben diyeceklerimi dedim. Eski numaraların işe yaramıyor, boşuna deneme. Gidiyorum."

Jisung arkasını dönüp birkaç adım attıktan sonra Seungwoo ağzındaki baklayı çıkarmıştı.

"Hyunjin mi seni bu hâle getiren?"

omg bu kimmis 😳
biraz heyecan katiyim dedim fice asil eglence simdi basliyor
YORUMLARINIZI bekliyorum ona gore sonraki bolumu hizli hizli atarim. lutfen ya.

forget me too | hyunsung ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin