Bölüm 41- Nisa Arsoy

1K 103 27
                                    


Ateş, yüzündeki gülümsemesini saklamak için çaba sarfederken Ela kollarının arasında kıpırdanmaya başlamıştı.Geceye nazaran epey dağılmış hali onu sadece Ateş için daha da âşık olunası kılarken adını aldığı ela gözlerini âşık olduğu yeşillere kattı. Günaydın gülümsemesi ensesine giren keskin ağrıyla hızla kaybolmuştu tabii, doğrulup sırtını yatak başlığına yasladı yavaşça. Gözlerini ovuştururken hızla dün geceye dair anılarını tazeliyordu ama kafasında koca bir boşluktan başka bir şey yoktu. Ateş'e temkinli gözlerle bakınca onu ciddiyetle yerinde doğrulurken buldu. "Kendimi yokladığımda geride hiçbir şey bulamamak beni artık çok yoruyor."dedi Ela önce mahçup bir giriş yaparak, ardından Ateş'e sarılıp "Sen bizi nasıl buldun? Bir şey yapmadım değil mi?" diye peşpeşe sıraladı sorularını. Sıra Ateş'in sabahın ilk ışıklarından beri beklediği sahnedeydi nitekim. Parmakları Ela'nın teninde gezerken gayet rahat bir tavır takınıp gözlerini şehrin sabahına dikti.

"Yoo..." diye soludu olağan tavrıyla,"Yani Serpil'le barı birbirine kattığınızı, içip içip Aslan'a birlikte olduğumuzu haykırdığını saymazsak gayet sakin bir geceydi."

"Ne?!"

"Haa bir de kendini dokuz kat yukarı taşıttın ama gecenin asıl bombası 'Sen beni sevmiyorsun Ateş!' tribindi, kabul et."

"Ateş nasıl konuşmama izin verirsin!" Ela dehşete düşmüş gözlerle Ateş'e bakakalırken, o oldukça müstehzi bir tavırla yataktan kalkıp odadan çıktı. Ela'da şaşkınlığından sıyrılıp koşar adımlarla Ateş'in peşine takıldı. Dikkatle yüzüne baksada hiç de öyle kavga etmiş gibi bir hali yoktu. Aklı karışırken onun bu rahatlığına da anlam veremiyordu üstelik. Ellerini kenetleyip ileri geri volta atmaya başladı. Aklındaki ihtimaller zincirine hızla bir yenisi daha eklenirken gözlerini Ateş'le buluşturmadan "Serpil nerede?"diye sordu.

Ateş,Ela'nın çoktan uçup gittiğini anlamıştı.Gülümsemesini çayından aldığı yudumla yok ederken "Aslan'da kalmıştır her halde."dedi. Ela'nın umutsuzlukla yüzünü kapattığını görünce Aslan'nın birlikteliklerini öğrenmesinin onun açısından ne kadar önemli olduğunu birkez daha gördü. Takıldığı şey böyle alelade öğrenmiş olması mıydı, yoksa sadece öğrenmiş olması mıydı bilemedi. Yaptığı küçük oyunu tersine çevirip sadece onun gerçek düşüncelerini öğrenmeye karar verdi bu kez. Kupayı tezgaha bırakıp Ela'nın yanına gitti.Ellerini yüzünden çektiğinde gözlerinde bugüne kadar görmediği bir kargaşayı yakaladı."Aslında söyleyerek beni büyük bir yükten kurtardın."dedi önce işi şakaya vurup ama beklediği tebessümü buruk da olsa göremedi. Ela sadece büyük bir hezimetle bakıyordu yeşillerine,bir an sonra sıkıntılı bir nefes bırakıp "Pekâlâ... Seni bu kadar korkutan ne Ela?"diye sordu. Ela'nın narin parmakları yüzünde gezerken gözlerini kapatmaktan alıkoyamadı kendini. "Sana zarar verdi mi?" diye sorduğunda sesindeki şuçluluk adeta gözle görülür cinstendi.İçi titredi bu yüzden Ateş'in.Doğruluğundan emin olmasa bile âşık olduğu kadının yüzünü elleri arasına alıp tüm inancını sundu ona. "Aslan aslında böyle bir adam değil. Sen kendi zihninde onu nasıl bir kalıba koyuyorsun bilmiyorum ama ondan en derinden böyle korkman çok manâsız Ela."

Ateş'in dedikleri Ela'nın boş kalan zihninde yankılanırken gözlerinin önünde bukez oynayan perde çok başkaydı. Öfkeden deliye dönen gözler hızla yumruklarını sallıyordu ayakları altına aldığı adama. Kendisi ise kollarını bedenine sarmış titrek gözyaşlarını serbest bırakıyordu. Bağırmıştı Aslan! Çok bağırmıştı... Ölümden bahsedip duruyordu yumruklarının arasında... Ela'nın kulağına çalınan kelimeler, bunlardı. Zihninin en derinden Aslan'a dair öfkeden başka bir şey yoktu.Ve bu paniğini sadece buna bağlayabiliyordu. Ateş'in dakikalardır kendisine beklentiyle bakan gözlerine geri dönüp "Haklısın sanırım." dedi. Susmak istesede kelimeleri değil sadece dudakları konuşuyordu. "Gidelim mi artık Ateş?"

Sürgün Kasabası (Revize Edilecek)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin