Ateş Seymen'in davası görülüp, yeniden ve hakaniyetle aklandıktan sonra basın birkez daha ismine aşina oldukları bu adamın peşine düşmüştü. Avukat Mete bunun Nisa'nın davasına zarar vereceğini söylediği için herkesi saran telaşla birlikte sürekli peşlerinde gezen polis ve gazetecilerden uzaklaşmak için birkez daha kasabaya dönen Ateş, yeniden kavuştukları huzura minnet duyarken aynı zamanda Ela'nın bitmek bilmez duygusal değişimine ve aşermelerine çözüm bulmakla zaman öldürüyordu. Ama tahmin olunacağı gibi bu durum sadece Ateş'in ayağına değil Aslan ve Serpil'in ayağına dolaşıp işleri çıkmaza sürükleyebiliyordu.
Ela'nın içinde bir yerlerde hala varlığını sürdüren Nisa'ya nazaran bir de hamileliğin yarattığı bir başka kadın ortaya çıkmış gibiydi. Mütemadiyen ucu birbirine değmeyen düşüncelerle kendini yoran, Ateş'in muhtemel bir aşerme krizi için aklına gelebilecek tatlısı, tuzlusu, ekşisi ve de geri kalan tüm kombinasyonlar adına stokladığı hiçbir şeyi beğenmeyen, ağlama krizlerinin arasında gülesi gelen, hala evlenemedikleri için sürekli söylenip duran ama her ne olursa olsun Ateş'e çok âşık olduğunu söyleyip öyle uykuya dalan bu kadını da çok seviyordu Ateş...
Ve bu sabahta güne mide bulantısı eşliğinde başlayıp iştahlı bir kahvaltıyla devam ediyorlardı. Ela'nın gözü kulağı kapıdayken Ateş artık okumadığı yeri kalmadığı gazetesini baştan hatmedip yüzünü gizliyordu. İmdadına yetişircesine çalan kapıya Ela'dan önce kalkıp derin bir ohh çekmeyide ihmal etmedi. Kapıyı açtığında eli kolu paketlerle dolu ve sıkkın bir suratla kendisine bakan adamı gördüğünde kaşlarını çattı. "Sonunda." diye soludu Ateş.
"Bana bak doktor! Haftalardır erzak taşımaktan iflahım kurudu, dönün artık ya. Bak söz ben kendim koruyacağım sizi."
Aslan'ın hakkı vardı elbette ama Ateş, Ela'nın buradan ayrılmak istemediğini bildiğinden bu lafları geçiştirip elindeki paketleri almaya yöneldi. Nitekim Ela, kasabadan ayrılmayı istemediği gibi Ateş'i de göndermiyordu. Bu yüzden aşermelerinin peşinde koşmak da Serpil ve Aslan'a kalıyordu.Ve elbette ki bu durum genç komiserin hiç mi hiç hoşuna gitmiyordu. "Söylenme Aslan,durumu bilmiyorsun sanki. Hadi geç,seni bekliyor."
Aslan, homurdanmaları eşliğinde salona geçtiğinde Nisa'yı gülen yüzüyle görmenin keyfini sürüyordu. Öylesine güzelleşmişti ki yanaklarına binen allıklar bunu misliyle katlıyordu. Üzerindeki mavi elbisesi ve dalga dalga omuzlarına dökülen saçlarıyla hızlı adımlar eşliğinde bir anda kollarına giriverdi. Aslan,muhtemel bir duygu karmaşasına hazırdı ve her an kendini onun minik gözyaşlarını silerken bulabilirdi, bunu biliyordu ama işler tahmin ettiği gibi yürümedi ve çok geçmeden koluna yediği orta şiddetli bir çimdikle irkildi. "Ahh!" dudaklarından kaçan ufak inilti kaşlarını çatmasına neden oluyordu. "N'apıyorsun kızım ya!"
"Nerde kaldın!"
"Kusura bakma canım sırf sana çalışmıyoruz,ayrıca tüm bu eziyetleri Ateş'in çekmesi lazım benim değil."
"İz mi kalsın çocuğumda niye yapıyorsun bunu, erken gelsene."
Aslan ya sabır nidaları eşliğinde Nisa'yı kollarına alıp sıkı sıkı kendine bastırdı. Onun söylenmelerini inanamıyormuş gibi başını sallayarak dinliyordu.Tam da bu anda Ateş mutfaktan koca bir kâse çilekli dondurmayla çıkageldi. "Gece boyu sayıkladığın çilekli dondurman, al bakalım."diyerek Ela'yı Aslan'ın kollarından kurtardı ve kâseyi eline tutuşturdu. Ela ise tüm söylenmelerini yutmuş dondurmasının büyüsüne kapılıp aşermesi olduğu gibi geri gelmişti. Ama asıl şaşırtıcı olansa parmak uçlarında yükselip küçük bir teşekkür eşliğinde, sanki az evvel söylenip duran kendisi değilmiş gibi, Aslan'ın yanağına öpücük bırakmasıydı. Ardından kâsesini alıp verendaya doğru ilerledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sürgün Kasabası (Revize Edilecek)
Mystère / ThrillerTanrının bile adını unuttuğu bir sürgün kasabasına yolu düşen kayıp bir kadının hikayesi değildi bu.Tanrının seni unutmadım dediği bir adamın hikayesiydi.Ben senin kalbinden öptüğün kadın oldum fırtına misali,sen ise benim tüm hayatım.Sana veda etme...