Bölüm 29- Ölümün Nefesi

1.2K 108 14
                                    

Hayatta gizli kalmayan şeyler vardır. Tehlikeli gözlerle çevrelenmiş bir hayat sürüyorsanız eğer, elleriniz asla yer etmemeliydi gözlerinizde ve tetikte olmalıydınız, güvenmemeliydiniz kimseye. Bu oyunun kuralları basitti zira, verilene amenna diyecek, büyük lokmalara başını çevirecektin. Gel gör ki biri çıktı içlerinden, donuk mavi bakışları yıllar öncesinde bırakmıştı çocukluğunu. Gençliğinin ilk demlerinde bulaşmıştı ellerine insan kanı. Hırsı yüreğini bürüdüğünde hayatta kalmak içindi yaptıkları ve yapacakları.

Gecenin kuytu karanlığında kara ceketli adamlar kendilerine söyleneni yapmakla yükümlüydüler. Kapı çalmak nedir bilmezdi onlar, yerle bir ederek talan etmeyi bilirlerdi sadece. Öyle de yaptılar.

Gazanfer Şanlı,elindeki kitabı masaya bıraktı ve gözlüklerini burnunun ucuna indirdi.Yavaş ama buram buram tehtit kokan adımlarıyla karşısında duran Gürkan'a doğru yöneldi. Genç adam ellerini önünde kavuşturup başını yere eğmişti. Kalbi ağzında atıyor ve elleri terliyordu. Gazanfer her zaman olduğu gibi yavaş ve tane tane konuşmayı tercih etti. Pürüzlü ve kalın sesi insanın içini ürperten cinstendi şüphesiz. "Hadi bana bulamadığını söyle de zevkle kafana sıkayım."

"Hayır efendim,Oğuz'u bulduk ama şey olmuş,"

"Uzatma!"

"Ağzı yüzü kan içinde,bulduğumuzda ölmek üzereydi. Konuşamıyor üstelik, hemen Arzu'ya götürdük. Zehirlenmiş, öyle söyledi."

Gazanfer'in aklı karıştı bunun üzerine, arkasını dönüp pencerenin önüne adımladı. Oğuz kendisinden para çarpmaya yeltenmiş ve bunu yapmıştı da. Böyle bir tehlikeyi göze aldıktan sonra kendini öldürmeye kalkmazdı, bunu biliyordu. Eğer, başında bir bela varsa da kendisinin haberi olurdu. Adamlarının yanında kuş bile uçurtmazdı nitekim. Ellerini arkada bağlayıp gözlerini henüz yeni yeni doğan güneşin kızıllığına dikti Gazanfer. "Eve iyice baktınız mı? Dikkatinizi çeken bir şey var mıydı?"

"İki kişilik bir yemek masası vardı efendim. Yalnız değilmiş."

"Nerede şimdi?"

"Arzu'nun yanında."

"Hasta ziyareti şart oldu desene."diye mırıldandı dişlerinin arasından. "Arabayı hazırlayın."

Arzu gecenin kör vaktinden bu yana Oğuz'un yanındaydı. Tepesinde Gazanfer Şanlı'nın adamları, bir de ara sıra başına dayanan soğuk bir namlu eşlik ediyordu ona. Ruhu sıkılmıştı genç kadının artık, karşısında duran adama son kez gözlerini bıkkınlıkla devirip sahtesinden gülümsedi. "Siz de çıksanız artık, hastanın steril ortama ihtiyacı var mâlum, hala zehri atamadı içinden."

"Bir şey olmaz abla, Gazanfer bey geldiğinde takviyesini yapar."

"Bana bak! Bir daha bana abla dersen sana da ben takviye yapacağım."diye öfkeyle bağırdı Arzu. "Çık dışarı şimdi!" Halil, Arzu'nun fevri hareketinden sonra başını sallayıp kapının önüne çıktı. Kadın, üzerindeki önlüğü çıkartıp sinirle koltuğa fırlattı ve gözlerini aralayan Oğuz'un başucuna dikildi. "Doğrulma hemen ve sakın konuşmaya çalışma. Bak,bir tür bitki özü zehirlenmesi yaşıyorsun.Nefes ve yemek borunda durum ne tam olarak bilmiyorum ama dilinin üzerinde büyük bir deformasyon var. Yanak içlerine sıçradığını görebiliyorum ancak boğaz girişine ulaşamadım henüz. Sana gereken ilaçları verdim ama zehri tam olarak atamadın vücudundan. Panikleme olur mu?" Arzu,sakince olanları anlatırken Oğuz'un kanlanan mavi gözleri dehşetle bakıyordu etrafına. Arzu farketmese de ölüm kol geziyordu bakışlarında. Sinirden boynundaki damarları kabarırken ellerini yumruk yapmış öylece öfkeli nefesler soluyordu zorlukla. Arzu,yanına oturup fısıldarcasına konuşmaya devam etti, bir gözü halâ kapıdayken. "Gazanfer Şanlı'nın adamları getirdi seni buraya. Ve seninle ilgili konuşurken hiçte nazik değillerdi. Ne yaptın bilmiyorum ama bugün ölmediysen,ölümün yakınlarda bunu bil. "

Sürgün Kasabası (Revize Edilecek)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin