Bölüm 16-Yeni Yüzler

1.2K 124 58
                                    

Sabahın ilk ışıkları kasabayı aydınlattığında tepelerin ardından yavaş adımlarla patikaları arşınlayan bir çift göz itinayla geziniyordu. Sessiz ve kinle doluydu ama bu kez temkinle hareket edecek ve yüzündeki o ifadenin keyfini çıkaracaktı. Gülümsemesi yüzünde büyürken çalılıkların ardından mezarlığa çıkıp yanındaki yıkık dökük eve girdi. Sakince sahildeki evi izlemeye başladı, günlerdir yaptığı gibi...

Günün ışımasıyla odaya sızan birkaç gün ışığı kara perdelerin ardından buldu Ateş'i. Gözlerini kırpıştırıp kendine geldiğinde öylece uyuyakaldıklarını gördü ve başını eğip Ela'ya baktı. Hâlâ derin bir uykudaydı, farkında olmasa bile Ateş'in kazağını sıkı sıkıya kavramış ve kendini ona bırakmıştı. İçi acıdı Ateş'in ,her fırsatta öfkesinin dart tahtası olan bu kadına baktıkça yine içi acıdı. Oysa o kendisinin kollarında huzura bulanmış yüzüyle mışıl mışıl uyuyabiliyordu. Derin bir nefes alıp başını geriye yasladığında her şeyi nasıl toparlayacağını düşündü. Kendisi de biliyordu ki, Ela diretmeden yeniden tavan arasına çıkıp tedaviye devam edemezdi. İhtiyacı vardı, bu kez Ela'nın inadına ve cesaretine ihtiyacı vardı. Sonra gülmeden edemedi düşündüğü şeylere, bir erkek bir kadından aşk isterdi, sevgi isterdi ama kendisi onun inadını ve cesaretini istiyordu... Ela'nın kıpırdandığını görünce gülümsemesi yüzünde söndü ve kollarını gevşetti. Tamam dedi içinden, onun söyleyeceği her şeye hazırdı artık. Ona karşı daha farklı davranmaya söz verdi.

Ela, güvenli uykusundan sıyrılıp gözlerini araladığında bedenini bürüyen paniğe aldırmayıp yavaşça ayrıldı Ateş'in kollarından. Mahçup ve kısa bir günaydınlaşmadan sonra Ateş'in karşısına oturup bacaklarını kendine çekti. Ela'nın ağlamaktan kızarmış gözlerine baktığında yeniden içi daraldı Ateş'in, birkaç saattir uyumasına rağmen geçmemişti ve burukça tebessüm etmekle yetindi. Ardından uyuşmuş bedenini kaldırıp Ela'ya elini uzattı ve hiç konuşmadan birlikte aşağıya indiler. İkisi de sessizlik içinde kahvaltı ederken Ela arkasına yaslanıp tabağındakileri didikleyen Ateş'e çevirdi bakışlarını. "Ailemle görüşmüyorum galiba." dedi nedensiz bir tavırla.

"O ne demek?"

Ela önünde duran bol sütlü kahvesinden küçük bir yudum aldıktan sonra başını dün Ateş'in durduğu yere doğru çevirdi. Gördüklerini hâlâ net olarak anımsıyordu, özellikle o kırmızı bavul gözlerinin önünden gitmek bilmiyordu. "Dün bana arkan dönüktü, ellerini arkada bağlamıştın ve kızgındın..." dedi cümlelerini döke saça."Sonra bir an karşımdan gittin ve başka bir adam geldi, babam."

Ateş,önündeki tabağı kenara koyarak dirseklerini masaya yasladı ve dikkatle Ela'yı dinlemeye koyuldu. Arada göz temasını kestiğinde onu uyarıyor ama onun dışında bölmemeye çalışıyordu. Ela, ona babasının sesini işittiğini ama yüzünü görmediğini anlatıyor bir de kırmızı bir bavuldan bahsediyordu sürekli.Renklerde sesler gibi önemliydi ama Ela bu kırmızı bavula olması gerekenden daha fazla takılmıştı. Bunun devamının gelip gelmeyeceğini merak ettiğinden bu ayrıntıyı kafasına kazıdı Ateş.

"Böyle işte..." dedi sözlerine son verirken. "Ne diyorsun?" Ela'nın ruhsuz tavrı ona göre değildi, yabancılıyordu bunu ve kendi içinde bir an onun da kendi kendine sözler verip vermediğini merak etti. Aralarında her ne olursa olsun, birbirlerine yalan söylememişlerdi. Ama şimdi açık açığa konuşmak her ikisine de zor geliyordu anlaşılan.

Ateş sandalyeden kalkıp masanın önünde turlamaya başladı,düşünüp duruyordu mütemadiyen."Böyle olmaz." dedi parmağını dudaklarında dolaştırırken.

"Ancak bu kadarını hatırlıyorum..."

"Hayır, yani demek istediğim bu değil." dedikten sonra sandalyesini Ela'nın yanına çekip sakince oturdu ve bakışlarını bir kıldı. "Sen Ela gibi davranmıyorsun."

Sürgün Kasabası (Revize Edilecek)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin