Karanlığın içindeki bir nefes sinsice gezdirdi gözlerini etrafta. Ardında gölgesini bile bırakmamıştı. Ve sıkıca yumdu gözlerini, vakti geldiğinde.Yıllardır sadece haber taşıyan bedenine ısınması için zaman tanıdı ve avına saldıracak bir kurt gibi yola çıktı. Oysa donuk mavi bakışlar tanımıyordu bu yüzü,afallamışlığı bu yüzdendi şüphesiz.Elleri hala arkasında sıkı sıkıya bağlıydı.Konuşamıyor ama direnmek içinde yer aramıyordu.Az ileride kuytu köşeye saklanmış araca bindirildiğinde ölümün sıcaklığını eskisi kadar hissetmediğini fark etti. Ancak bu belki de bir yanılsamaydı,bilemedi.
Dilinde biriken ama artık dökülmesi zor olan soruları gözlerine dolduğunda dikiz aynasından kendisini izleyen adama dikkatle baktı. Adamın dudaklarında beliren alaycı bir gülümsemeyi gördüğünde bedeni belirsizlikle sarmalandı. Karanlık yolda aracın farlarından vuran sarı bir ışık aydınlatıyordu asfaltları çatlamış yolu.Adam dikkatle dağ yamacını aştıktan sonra mavi bakışların esareti altında elini torpidoya uzattı.Telefonu açtıktan sonra hızla bir numarayı tuşladı ve kulağına götürüp beklemeye başladı. Çok geçmeden yeniden bir ışık hüzmesi geçti koyu renkli gözlerden ve bir müjdeyle aralandı dudakları; "Devrem... Sana çok kıymetli bir paket teslim edeceğim. İki saat sonra her zaman buluştuğumuz köprünün girişinde ol." dedikten sonra telefonu camdan fırlattı. Oğuz'un aklı artık olanları alamıyordu fakat yeniden ensesinde bir ölüm esintisi hissetmediğini söyleyemezdi...
Aslan,gece yarısı gelen telefonla apar topar evden ayrılıp Serpil'i Oktay'a emanet etti. Aklı hızla ihtimalleri tararken sadece Nisa'da takılı kalıyordu. Kenan amirden gelen üçüncü aramayı da reddettikten sonra telefonunu kapatıp gazı kökledi ve yola devam etti. Saatin geç olması nispten trafiği rahatlatmıştı. Arabayı köprünün girişinde durdukduktan sonra inip kısaca etrafı kolaçan etti, mesleki alışkanlığından ötürü. Söylenenden biraz erken varmıştı, bir sigara yakıp gri hareli dumanının sisli havaya karışmasını izledi. Çok geçmeden diğer uçtan ağır ağır kendisine gelen siyah araca kitledi bakışlarını. Eliyle gözlerini siper edip araca bakmayı sürdürdü. Araç bir kaç adımlık mesafe kalıp yumuşak bir frenle durduğunda Aslan'da araca doğru yaklaştı. Kapı açılıp Tilki içinden çıktığında yüzündeki gülümseme Aslan'ı şaşırtmıştı.
"Senin en çok da bu dakikliğini seviyorum devrem."
"Uzatma Tilki! Ne paketinden bahsettin sen telefonda?"
"Gel, gel de kendin bak. Büyük teslimat yaptım sana komiser."
Aslan,Tilki'yi takip edip aracın diğer tarafına dolandı. Tilki ukala bir sırıtmayla "Hazır mısın?" dediğinde ona gözlerini devirmemek için kendini zor tutuyordu. Ve kapı açıldığında karşılaştığı Oğuz'la iyiden iyiye afalladı Aslan. "Sen?"diyebildi zorlukla, gözlerini Oğuz'dan çekmeden. Ardından derin bir nefes bırakıp aracın kapısını büyük bir gürültüyle kapattı. "Tilki sen, nasıl iz sürdün ha?!"
"Sana bu iş tuzlu olur demiştim komiser,öyle de oldu. Oktay iyi adam hoş adam ama sen ben gibi olması için daha çok yolu var. Aylardır peşinde dolanıyorum, herifin ruhu duymadı. Haa bak hakkını yemeyeyim beni Gazanfer'e kestirme yollardan da götürdü."
"Tilki!"
"Bu arada lakabımı değiştirmeye de karar verdim. Bundan sonra bana 'Hayalet' falan dersiniz."
Aslan artık sabrının kalmadığı gösteren bir hamleyle Tilki'ye yaklaşınca,Tilki bir iki adım geriledi ve ellerini kaldırarak teslim işareti çekti. "Oktay hastaneden ayrıldıktan sonra Gazanfer'in peşine takıldım. Önce motokurye sonra iki araç değiştirdim, haliyle kimsenin ruhu duymadı. Sonrası, eski tecrübeler diyelim. Artık Oğuz sen de, gerçi adam konuşamıyor ama eminim sen bir yolunu bulursun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sürgün Kasabası (Revize Edilecek)
Mystère / ThrillerTanrının bile adını unuttuğu bir sürgün kasabasına yolu düşen kayıp bir kadının hikayesi değildi bu.Tanrının seni unutmadım dediği bir adamın hikayesiydi.Ben senin kalbinden öptüğün kadın oldum fırtına misali,sen ise benim tüm hayatım.Sana veda etme...