[chapter 5] miracle

1.6K 199 106
                                    

Hyunjin bir geceyi daha saatlerce dizi izleyerek geçirmişti. En sevdiği dizisinin yeni sezonu gelmişti fakat yeni bölüme daha Korece altyazı eklenmediği için bırakıp uyumuştu.
Uzun süre televizyon ekranına baktığı için de gözleri yorulmuş ve hemen uykuya dalabilmişti.

Uyandığında saatin 12 olduğunu görünce şaşırdı. Çünkü idollük faaliyetlerine devam ederken hep erken kalkardı ve ilk defa bu kadar geç uyanmıştı. Öğle yemeği saatine az kaldığı için gerinerek ayağa kalktı ve kendine gelmek için banyoya gitti. Diğer günlük sabah işlerini de hallettikten sonra kendine bir sandviç hazırladı. Sandviçini yedikten sonra ise ellerini peçeteyle silerken aniden kapı çaldı.

Kim olduğunu merak ediyordu ancak büyük ihtimalle annesi veya postacı olabilir diye pek derin düşünmedi. Mutfaktan çıkıp koridora doğru ilerledi ve kapıyı açtı.

Ama kapıyı açtığında karşısında siyah saçlı, 170 boylarında ve gülümsediği için zaten küçük olan gözleri daha da kısılan genç bir oğlan görmeyi beklemiyordu.
Bu yüzden bir süre sadece şaşkınca ona baktı.

Sonunda genç bu tuhaf sessizliği bozdu. "Merhaba Hyunjin, uzun zaman oluyor değil mi?"
Adını nereden biliyordu ki? Gerçi yüzü... Pekte yabancı gelmiyordu ama yine de kim olduğunu hatırlamıyordu.

"Iıı tanışıyor muyuz, ayrıca evimi nereden buldun?"
Genç adam onu hatırlamadığını varsayarak 'aaa' diye fısıldayarak işaret parmağının eklemin bölgesini ısırdı. "Ben Jeongin. Hatırlamaman normal aslında, hani seninle aynı anaokuluna gidiyorduk. Hatta bana tilkiye benziyorsun derdin."

Hyunjin bir anlığına geçmişe gitti. Aslında o zamanları pek hatırlamıyordu ama şu tilki kelimesini duyunca anımsar gibi oldu.

2006, Seoul'de bir anaokulu:

"Çocuklar hemen masaya toplanın size bir haberim var!" Hyunjin yerde legolarıyla oynarken, anaokulu sınıf öğretmeni kapıdan kafasını çıkararak onu durdurmuştu.
Hyunjin hemen sınıfın ortasındaki büyük yuvarlak masanın etrafındaki sandalyelerden birine oturarak merakla bahsettiği haberi duymak için beklemeye başladı.

Öğretmeni kısa süre sonra yanında başka bir çocukla sınıfa girdi. Küçük çocuk utandığı için etrafa korkmuş gözlerle bakıyordu. Öğretmeni küçüğün kulağına bir şeyler fısıldadı ve çocuk kafasını evet anlamında salladığında öğretmeni konuştu. "Evet çocuklar bugün aramıza yeni bir arkadaşımız katıldı. Kendisi Busan'dan buraya yeni taşındı. Kendini tanıtmak ister misin oğlum?" Sonra çocuğa gülümseyerek baktı. Çocuk gereken özgüveni toplayınca öğretmeninin elini bırakmadan sınıfa doğru konuştu.
"Merhaba benim adım Yang Jeongin. Bef yafındayım ve oyuncak oynamayı çok severim birde çiçki film izlemeyi de çok seviyorum."
Çocuk cümlesini tamamladıktan sonra da utangaç bir şekilde gülümsedi.

Öğretmen Jeongin'in başını okşadıktan sonra "Aferin oğlum, şimdi bak orada arkadaşların var masada onların yanına geç tamam mı?" dedi ve Hyunjin'in yanındaki boş sandalyeyi gösterdi. Jeongin ilk başta boş sandalyeye sonra da Hyunjin'e baktı. Sonra da öğretmenine evet dercesine kafa sallayıp Hyunjin'in yanındaki sandalyeye geçti.

Hyunjin genellikle yalnız takılırdı o yüzden yanındaki sandalye çoğu zaman boş olurdu. Küçük olduğu için sıkılabileceğini düşünseniz ve Hyunjin tek başına oynarken çok keyif alıyordu ve şimdi bu Jeongin denen çocuğun ona takılmasından korkuyordu ama ikisi de biraz çekingen görünüyordu.

Sonunda ders başlamıştı. Öğretmenleri her birine boyamaları için bir kağıt vermişti. Hyunjin de tabii ki resim ve boyamayı çok sevdiği için hemen en sevdiği renk boyalarını alıp resmi boyamaya başladı. Ama onun aksine Jeongin resmi hangı renklerle boyayacağına karar verememişti. O yüzden Jeongin, Hyunjin'in kağıdında göz gezdirmeye başladı. Hyunjin'in kullandığı renkler hoşuna gidince de o da aynılarıyla bıyamak istedi.

Boyadığı resim birkaç araba, ağaç ve evden oluşuyordu. Hepsini taşırsa da boyamaya başladı. Hyunjin ise resmini bitirmek üzereydi. Kafasını Jeongin'in resmine çevirdiğinde ise tıpatıp aynı renkleri kullandığını gördü.

"Sen benim boyalarımı mı kullandın?" Hyunjin kaşlarını çatmış, Jeongin'in resmine bakıyordu. Jeongin, Hyunjin ile göz göze geldiğinde önce gözlerini bir sağa bir sola hareket ettirdi sonra da sessizce "Evet, çunku çok güzel boyamışsın ben de senin gibi boyamak istedim." dedi. Hyunjin gözlerini kısarak "Ama bunlar benim renklerim." dedi ve bir 'hıh' sesi çıkararak kalemleri avcuna aldı.

Ardından Jeongin ağlamaklı bir yüz ifadesi yapıp "Ama neden boyle yaptın!" diye sesini yükseltti. Hyunjin ofladı ve "Tamam tamam bebek ağlama al kalemleri ama benim renklerimle boyama." dedi ve kalemleri Jeongin'e geri verdi. Jeongin hala biraz kızgın olduğu için yanaklarını şişirip kalemleri ondan aldı ve resmini boyamaya devam etti. Bu sefer daha farklı renklerle boyamaya başladı ve sonunda resmini bitirdi. Kullandığı renkler Hyunjin ile nerdeyse aynıydı ve Hyunjin buna birazcık sinirlenmişti ama sonunda onu affetmeye karar verdi.

Öğretmenleri ders bitmeden hepsinin resimlerine baktı. Jeongin'e de iyi iş çıkardığını söyledikten sonra Hyunjin'e "Hyunjin'ciğim senden bir iyilik isteyebilir miyim? Jeongin ile iyi anlaşmışa benziyorsunuz, yalnız kalmaması ve okula alışması için ona arkadaşlık etmek ister misin?" Hyunjin sorulan soru karşısında biraz duraksadı. Bu Jeongin denen çocuk biraz gıcık gibi görünmüştü ona ve bu artık yalnız olamayacağı hatta gördüğü kadarıyla Jeongin'in kendisinin peşinde kuyruk gibi dolaşacağını düşünüyordu. Ama bir taraftan da artık yalnız başına olmasına gerek kalmayacaktı ki zaten istese de öğretmenini reddedemezdi. Bu yüzden öğretmenine evet anlamında kafa sallayıp bu isteğini kabul etti.
"Teşekkür ederim Hyunjin, iyi anlaşacağınıza inanıyorum ben. E o zaman git bakalım yanına okulumuzu gezdir. Öğle yemeği saatinde de yanına oturursun belki." dedi ve oradan ayrıldı.

Hyunjin istemeye istemeye Jeongin'in yanına gitti. "Merhaba çocuk ben Hyunjin. Üğretmenimiz benden seninle arkadaş olmamı istedi o yüzden seninle olacağım her zaman. Yemekte yiceş birlikte." Jeongin, Hyunjin'e hayretle baktı. Daha demin kalem için kavga ederken şimdi birlikte olmaları mı gerekiyordu?

"Ben çocuk değilim benim adım Jeongin."
"Unutmuşum adını yaa tamam Jeongin. Neyse gel sana okulu gezdireyim."

Ama aniden Hyunjin'e beklemediği bir şey oldu. Jeongin, onun elini tutmuştu. Elleri, Hyunjin'in ellerine göre daha küçüktü. O yüzden parmaklarını tam kavrayamıyordu. Hyunjin başta bu yakınlığı anlamamıştı çünkü daha yeni tanışmışlardı ve kendisi teması pek sevmezdi. Hele ki bu sümüklü ve kaprisli küçük çocuğun onun elini tutmasını hiç beklemezdi. Yine de Hyunjin de onun elini parmaklarıyla sarmaladı ve el ele tutuşarak sınıftan çıktılar.

Jeongin, aslında tip olarak Hyunjin'e şirin gelmişti. Küt kesilmiş kaküllü saçları, büyük gülümsemesi ve pofidik yanakları vardı. Ve özlellikle gözlerini çok beğenmişti. Ona şeyi hatırlatıyorlardı... bir tilkiyi.

Hyunjin sırayla okuldaki tüm yerleri anlatarak Jeongin'e okulu gezdirdi. Arada Hyunjin o yerlerdeki komik anılarını anlattı ve ikisi de katıla katıla güldü. O sıralarda ise Jeongin'in iyi bir kişi olduğunu, kimyalarının uyuştuğunu ve iyi birer arkadaş olabileceklerini anladı. Jeongin de aynı şekilde düşünmüştü. Bu tesadüfi karşılaşma, uzun sürecek bir arkadaşlığın başlangıcı olabilirdi.

rumor % hyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin