"Sorun kazanmak ya da kaybetmek değildi. Asıl sorun bu savaşta güvenebilecek birini bulamamaktı."
4
Yaşamak her daim tüm insanlık adına çok zor bir eylem olmuştu. Tek sorun para ve nefes almak da değildi. Yaşamak için bir çaba sarf etmek gerekiyordu. Hayata karşı umut edip bu dünyada iyilerin de olduğuna inanmak gerekiyordu ama gel gör ki bu yaşadıgımız dünya çoktan kötü kişiler tarafından lanetlenmişti.
Yaşam ve dogru düzgün nefes almak bile bir suç haline gelmişti. Attıgımız her adım ve baktıgımız her saniye haram kılınmıştı. Çünkü bizler adalet istiyorduk. Dünyada eşitligin saglanmasını istiyorduk. Bunu istemek bile suçken nasıl sağlayacaktık.
Kafamın içinde ugultu şeklinde gelen konuşmalar artık ruhumu yaralamaya başlıyordu. Bundan bir iki gün öncesinin sabahı benden mutlusu yokken o günün akşamına nasıl da felaket karşılamıştı bizleri. Her şey aslında o dökülen kan ile başlamıştı.
Bir kayıp herkesi derinden yaralamıştı. Umutlar yok olmuştu, ruhlar parçalara bölünmüştü ve güvenimiz havanın toz bulutları arasına karışmıştı. Artık inanç yoktu bunun bilincindeydim.
Gözlerimizi kapatıp açtığımız her an bir umutla bakardık etrafımıza. Bir umut tohumu yerleştirilmişti yüreklerimize ve biz sadece artık buna inanabiliyorduk. Biz sadece olacak ya da olmayacak olayların olasılıkları ile ilgileniyorduk. Garip bir dengeydi.
Gözlerim kapanıp açılırken o saniyeler içerisinde içimden bildiğim tüm duaları ettim. Kaç dakika ya da saat olduğunun bilincinde değildim ancak bu nezerathanede annemin cinayeti yüzünden yargılanıyordum. Tek bildiğim acı gerçek de buydu.
Beni sorgu odasına götürmüş ve uzun bir süre ifademi almışlardı. Bildigim her şeyi onlara anlatmştım ama aldığım tepki hiçde iç açıcı değildi. Ben her eyi olduğu gibi dogruluguyla onlara anlattıktan sonra aldığım ilk tepki içinde ki cümle şuydu; " Ne kadar da masum ve saf bir kız değil mi ama? Üzgünüm. Buna kanmamızı bekliyorsan daha çok çalışman gerekecek."
Yani o anın özetini geçmek gerekirse...bana inanmamışlardı.
Zaten ihbarı yapan kişi de her kimse kesinlikle adalet istemiyordu. O kişinin istediği şey hiç de iç açıcı şeyler değildi. Annemi öldürebilmem için bu akıl oyununda beynimi yani mantıgımı terk etmem gerekecekti ve bunu yapam mümkün değildi.
Bulunduğum bu yeri hiç sevmemiştim. Yanımda bir iki kadın vardı ama görünüşlerine bakılırsa hiç iyi işlerden dolayı buraya girmemişlerdi. Siyah giyinimli kadının saçı omuzlarına ya değiyor ya da değmiyordu ki zaten saçının yarısı da kazınmış bir durumdaydı. Yüzünün zaten bazı yerlerinde piercing vardı. Kaşında, dudagında ve daha bir çok yerinde.
Demirliklere tutunarak başını soguk duvara veren kız ise ürkütücü bir hava vardı. Onun da saçı kumraldı ve tepeden bir at kuyrugu yapmıştı. Yüz görünümü sade olsa da dar siyah kotu ve deri ceketiyle beraber asi duruşu insanın titremesini saglıyordu. Kızın sag kaşının üzerinde önceden oluşmuş bir yara izi vardı ama kötü bir görüntü yaratmıyordu. Kıyafetlerinde bir degişme olsa daha sıradan bir görüntü oluşabilirdi.
Oturduğum yerden gözlem halimi bir kenara iterek ellerimi birleştirip biraz öne egilerek gözlerimi beton zemine diktim. Belki bir suçum yoktu ancak kötü bir durumdan yargılanıyordum. Alışmam mı gerekiyordu hiçbir fikrim yoktu ama tedirgin oluyordum. Eger aklanamazsam buradan sonrası hapishane olacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖLGESİNDE
Mystery / ThrillerBilinmeyen bir geçmiş yaşanılmamış bir geçmiş değildi. Efra sıradan hayatında yaşanmaya başlayan anı değişimlerle, annesinin ölümünün hemen ardından onu canı pahasına korumakla görevlendirilen Aral Gökay ile geçmişin peşine düşecekti. Geçmişin kanlı...