22. BÖLÜM: GÖMÜLEN KAN
❧"Bu imkansız," diyerek güldü tanımadığım bir lord. Burada lord Patrick ve şeytan dışında kimseyi tanıdığımı sanmıyordum gerçi.
Karasel cadısı. Cehennemdeki ejderhadan da duymuştum bu kelimeleri. Peki ya şeytan bunu nereden biliyordu? Ya da neden bana bahsetmemişti?
Revalius'un bakışları direkt olarak konuşan lordu buldu. Yüzünde yer edinen samimiyetsiz gülümseme kötü şeylerin habercisi gibiydi. "Neden imkansız olduğunu düşünüyorsunuz ki?" diye sorduğunda lord yüzündeki alaycı gülümsemeyi bozmadan onu cevapladı. "Lütfen... Bu soyun tamamen yok olduğunu bilmiyorsunuz sanki? Bizimle dalga geçecek başka bir konu bulamadınız mı?"
Diğer lordlar sessiz kalma taraftarıydı ve ikisi arasında geçen bu diyaloğu dikkatle dinliyorlardı. Bazılarının gözlerinin benim üzerimde olduğunu hissettiğimde rahatsızca kıpırdandım. Revalius kollarını göğsünde birleştirdi ve iç çekti. "Değil mi? Böylesine güçlü bir soy bir anda tarih oluyor ve kimse de bunu sorgulamıyor. Kolay olan bu ancak gerçek olan değil."
Lordlar oturdukları yerde gergince kıpırdandı, şeytanın sözlerinin doğru çıkma olasılığı bile onları rahatsız ediyor olmalıydı. "Diyelim ki gerçekten bu soy yaşıyor... O zaman bunu neden sakladılar? Ya da daha doğrusu... Bu kızı neden ortaya çıkardın?" Babamın konuşmasıyla dikkatler hemen onun üzerine çekildi. Doğru bir noktaya parmak basmıştı ve Revalius bundan memnun görünüyordu.
Bu kız derken gözlerinin üzerime değmeyişi canımı sıkan bir konuydu ancak onun anlamdıramadığım öfkesini önemseyecek durumda değildim. Beni yabancı yerine koyuşunu bile öteye iteliyordum. "Savaş yaklaşıyor kralım," diye mırıldandı Revalius alaycı bir yaklaşımla. Kralım derken bu kelimeyi lord Patrick'ten tiksiniyormuş gibi sarf etmesi tuhaftı. "Ve en çok üzerinde durmamız gereken güçlü müttefikler olmalı, yanılıyor muyum?"
Sorusunu sorup bakışlarını masadaki herkesin üzerinde gezdirirken lordlar bakışlarını kaçırdılar ve birbirlerine baktılar. Alt dudağımı ağzımın içine yuvarlayarak kendimi sessiz kalmaya zorladım. Lord Patrick, "Yani, Nessa'yı müttefikimiz olarak almamızı mı öneriyorsun şeytan? Hemde henüz yeni bir üye edinmişken... Açıkcası bu fikre pek hoş bakamadım, Nessa bir leydi bile değilken üstelik."
Dişlerimi sıkarak bana bakmayı özellikle reddeden babama diktim bakışlarımı. Leydi bile değilken üstelik öyle mi? Onların saçma tarikatının bir üyesi olmazdım zaten, bağıra çağıra bunu söylememek için kendimi zor tutuyordum. "Leydi bile değilken? Leydi olmadığı olmayacağı anlamına gelmez. Beni bir lord olarak kabul ediyorsanız, leydimi de leydi olarak kabul edebilirsiniz?" Revalius'un sözleri beni ikinci bir şaşkınlığın içine sürüklediğinde gözlerim irice açılmıştı. Beni... eşi olarak mı gösteriyordu? Ah, amacı neydi bu şeytanın?! En azından önceden bana söyleyebilirdi.
Masadaki herkesin gözlerine bariz bir şaşkınlık yerleşti. Hatta babam bile kaşlarını alnına kaldırmıştı, kirpiklerini birkaç kez kırpıştırdı. Gözleri anlık olarak bana değdi ve kendini toparlayarak kaşlarını çattı. "Bu... Bunu öylece kabul edemeyiz. Herkesi bu tarikata alamayız. Ayrıca onun karasel cadısı olma olasılığı bile, bu teklifi reddetmemiz için yeterli. Kimse öyle bir tehlikeyi yanında bulundurmak istemez."
Buna daha fazla katlanamazdım. Birkaç adımda şeytanın yanında bittim ve ateş saçan gözlerimi babamın üzerinden çekmedim. "Ah lütfen lordum, eğer beni buraya almazsanız ne yapabilirim bilmiyorum?" diye sahte bir üzüntüyle konuştum ve gözlerimi devirdim. "Ben Nessa Peccars, bu adamın evlatlık çocuğuyum. Kısa bir süre önce üvey ablam beni Nehiraltı'ndan sürgün etti. Şey bir de... şeytanla evlenmiyorum. Hatta ne var biliyor musunuz? Karasel soyu gerçekten de tarihe gömüldü çünkü ben oldukça normal bir cadıyım." Dudaklarımdan nefes vererek üzerimdeki şaşkın bakışlardan kurtulmak istercesine silkelendim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CLAMOR EFSANESİ
FantasyYüzyıllar önce Ölümün Efendisi, tüm dünyayı yok edecek bir ordu kurmak için şeytanla anlaştı. Şeytan ona bu güçlü orduyu parmağını şıklatarak verirse işin hiçbir eğlencesi kalmayacağını düşünüyordu. Bu yüzden orduyu yediye böldü ve yedi ayrı diyara...