17. BÖLÜM ∫ SAVAŞ SAFLARI

389 43 26
                                    

17. BÖLÜM: SAVAŞ SAFLARI

Gizli kütüphaneden çıktığımızda, ben etrafı kolaçan ederken Revalius kitaplığı oyuğun önüne ittiriyordu. İşi bittiğinde dudaklarını ıslattı ve yanıma geldi. Elleri ait oldukları yere, ceplerine yerleştiğinde bu hareketi ilk kez gözüme tatlı geldi.

Bakışlarına karşılık vererek yüzüne baktığım şeytan, ya da yarı şeytan, yürümeye başladığında elimi uzatarak kolunu tuttum. Durdu ve omzunun üstünden bana baktı. "Nereye gidiyorsun?" diye sordum ama kelimeler dudaklarımdan çıktıkları an pişman oldum. Sesimin titremesi de cabasıydı. Hadi ama... Gitmemesini istediğimi bu kadar belli edemezdim.

Kaşları usulca alnına kalktı. Elimi kolundan çektim ve önümde birleştirdim. Kopardığım kağıt parçasını parmaklarımın arasında gezdirdim. "Burada mı duracağız?" dediğinde gözlerimi beni izleyen gözlerine çıkardım. Duygularını saklayan biri değildi, ne düşünüyorsa gözlerinde açık açık görebilirdiniz. Ancak saklamak istiyorsa, o zaman hiçbir şey anlaşılmıyordu. Anlaşılan şu anda duygularını gizlediği anlardan biriydi.

Yavaşça boğazımı temizledim. "Ben odama gideceğim. Bugünkü derslerim bitti. Şu kehaneti bulmam gerekiyordu, senin sayende buldum. Yapacağım pek bir şey yok." dedim ve saçımı tokadan kurtarmak için ellerimi at kuyruğuma götürdüm. Lastiği çektiğimde saçlarım belime doğru döküldü. Onları yatıştırmak için birkaç kez ellerimle düzelttim ve Revalius'un tüm dikkatiyle beni izlediğini fark ettiğimde duraksadım. "Ayrıca teşekkür ederim." diye mırıldandım sonra. Baş parmağımla elimin arasına sıkıştırdığım kağıdı yeniden avucuma yolladım.

Bir kez başını aşağı ve yukarı salladı, ardından etrafa bakındı. "Ufak bir karşılık isteyebilir miyim?" dedi sonunda gözleri benim üzerimde durduğunda. Kaşlarım şaşkınca alnıma kalktı, benden bir şey isteyebileceğine hiç ihtimal vermiyordum. Kötü bir şey istemeyeceğini düşünerek masumca sorduğu sorusunu kafamla onayladım.

"Nehiraltı'na geri döner misin?" dediğinde anlam veremeyerek kızıllarına bakmayı sürdürdüm. Benim bakışlarımı gördüğünde ellerini ceplerinden çıkardı ve cevap bekler bir halde yüzüme bakmaya devam etti. Ne yani, ona anlattıklarımdan sonra bile bunu benden isteyebiliyor muydu? Kaşlarım çatıldı. "Ne dediğinin farkında mısın sen?" diye konuştum sert bir sesle.

Bu tepkiyi vereceğimi biliyor gibi ifadesiz bir biçimde beni izledi. Ellerimi önüme kaldırdım, kağıdı yeniden baş parmağım ile avucum arasına hapsetmiştim. "Amy'nin beni sürgün ettiğini biliyorsun değil mi?" diye sordum bir şeylerin farkına varmasını isteyerek, ellerim ikimizin arasına hararetle hareket ediyordu. "Nasıl yüzsüz gibi oraya dönmemi isteyebilirsin benden?" dedim ardından, ellerim yavaşça iki yanıma düştü ve gözlerime dolan hayal kırıklığına engel olamayarak güçsüz bakışlarımla ona baktım.

Üzerime doğru bir adım attığında geri çekilmek için hareketlendim ancak elleriyle kollarımı sardığında bu hareketim toz olmuştu. Neden böyle bir şey istediğini anlamıyordum? Ufak bir karşılık mıydı bu? Yapmak istemiyordum. Her ne kadar annem bana oraya iyi bir leydi olmam gerektiğini söylese de, içten içe Amy'nin benden daha iyi bir leydi olacağını biliyordum. Kötü biriydi, bencil ve acımasızdı. Ancak bu yönlerini kendi halkının önünde açık etmezdi, yapmazdı. Pis işlerini gerekirse gizli gizli yürütür ama insanların tek gördüğünün melek gibi bir leydi olmasını sağlardı.

"Nessa, yanlış anladın. Burayı güvenli bulmuyorum. Babanla konuştum, geri dönmelisin." Kaşlarım çatıldı ve beni ikna etmeye çalışan şeytana baktım. "Orası mı güvenli Revalius? Karaduman lordunun oğlu beni oradan kaçırmamış gibi konuşuyorsun." Alaylı ifadem yerini aldığında bu sefer de kaşlarını çatma sırası ondaydı.

CLAMOR EFSANESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin