12. BÖLÜM: YASAK DUYGULAR
❧Nefesimi kesen bakışları üzerimde gezinirken havluyu tutmak bahanesiyle elimi kalbimin üzerine koydum. Biraz bastırdım sanki bu onu durdurabilirmişcesine. Diliyle dudaklarını ıslattığında dizlerim titreyecek gibi oldu ama son anda onları zapt ettim.
Dikkatimi dağıtmanın iyi bir karar olacağının farkına vararak, "Beni çıplak görmek için an kolluyorsun değil mi?" diye sordum alaylı bir halde. Böyle bir tepki beklemediği alnına kalkan bakışlarından belli oluyordu. Sonrasında bana ayak uydurmaya karar vermiş olacak ki iki elini de 'suçsuzum' der gibi havaya kaldırdı. "Yakalandım," diye homurdandığında gülmemek için yanaklarımın içlerini ısırdım. "Bunun için beni suçlayamazsın!" dedi itiraz eder bir halde.
"Neden?" diye sordum kaşlarım çatıldığında. "Bir leydiyi o halde hayal etmek çok ayıp bir davranış!" Ellerini indirirken kelimeleri ağzının içinde yuvarladı. "Rahat rahat hayal de kuramıyoruz desene."
Eşyalarımı almak için geri çekileceğim sırada elini uzatarak belime yerleştirdi ve sert bir hareketle kendine çekti. Bedenim bedeniyle bütünleştiğinde şaşkın bir şekilde nefesimi soludum. Onun gömleğinden açık kalan göğsüne elimi yasladığımda kalbinin atışı parmaklarımın ucunda nüksetti. "Nasılsın ufaklık?" diye fısıldadığında annemin vefat ettiğini bildiğini anladım. Sıkıntılı bir nefes onun çıplak ve pürüzsüz göğsüne çarptığında adem elması belirgin bir şekilde hareket etti. "Bence bana güzellik demelisin, bak yanlış anlama sadece hem güzel hem ufak olamam. Tamam mı?" diyerek gözlerimi belerttim ve gözlerine diktim.
Sorduğu sorudan kaçmıştım çünkü ne cevabını verecek ne de onun hakkında konuşacak kadar güçlü hissediyordum kendimi. Revalius söylediklerimden sonra ciddi olup olmadığımı anlamak için birkaç saniye yüzüme baktı. Sonrasında dudağını ıslattı, tekrar, ve burnundan sert bir nefes vererek güldü. Dediklerimi komik bulduğu aşikardı ama bence gayet mantıklıydı. Aynı anda beni hem güzel hem ufak bulamazdı, bu onun hakkındaki düşüncelerimi karıştırıyordu!
"Pekala, güzelim," dediğinde karnıma delice darbelerini indiren bir bebek var gibi hissetmiştim. Güzelim... hiçte şeytanın ağzına yakışacak bir kelime gibi durmuyordu ama az önce dudaklarından çıkan kelime, daha önce bu kadar güzel bir şekilde söylenmediğini kafama vuruyordu sanki. Tamam, bu kelimenin söylendiği kişi olduğum için bu kadar abartıyor olabilirdim ama bir kez daha söyleyemez miydi?
O an yavru kedi bakışlarımı takındığımı ve gözlerimi ona diktiğimi fark etmiştim. Toparlanmak adına boğazımı temizlediğim sırada yeniden, "Nasılsın?" diye sordu. Keyifli halim buhar olup havaya karıştığında gözlerimi açıkta kalan yakasına indirdim ve bir parmağımla teninde daire çizmeye başladım. "Amy beni sürgün etti. Annem öldükten sonraki ilk karşılaşmamızda bunu yapması beni rahatsız etse de bu hareketine şaşırmadım. Yalnızca, annem bana onların hala bir leydiye sahip olduğunu göstermemi istediğinden bunu yerine getirememenin huzursuzluğu var üzerimde. Her ne kadar oraya ait hissetmesemde alışmıştım sonuçta, şimdi de oraya bir daha dönemeyeceğim. Şaka gibi." diye kısık bir sesle döktüm eteğimdeki taşları. Bunu yaparken de rahatladığımı an ve an hissetmiştim.
Bir elini kaldırıp ıslak saçlarımın arasına daldırdı ve saniyeler içinde kuruttu. Sonrasında bir şey demeden elimden çekiştirdi ve yatağa oturttu. Bedenim onun isteklerini gerçekleştirdiğinde onun da arkamdaki yere oturduğunu hissetmiştim. Hemen ardından saçlarımda tarağın varlığını hissederek gözlerimi kapattım, ihtiyacım olan şey buymuş gibi. Revalius saçlarımı tararken ona Amy'nin bana söylediklerini anlatmıştım ve muhtemelen bunu yaparken küçük bir kız çocuğu gibi duruyordum. Ablasını babasına şikayet eden bir kız çocuğu... Ancak ne yazık ki babama onu şikayet edemiyordum. Etsem bile umursamayacağının farkındaydı bir yanım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CLAMOR EFSANESİ
FantasyYüzyıllar önce Ölümün Efendisi, tüm dünyayı yok edecek bir ordu kurmak için şeytanla anlaştı. Şeytan ona bu güçlü orduyu parmağını şıklatarak verirse işin hiçbir eğlencesi kalmayacağını düşünüyordu. Bu yüzden orduyu yediye böldü ve yedi ayrı diyara...