15. BÖLÜM: KAR TANESİ, GÜNEŞ VE YILDIZ
❧Üzerimde kaldıramayacağım büyük bir enkaz vardı sanki. Gözlerimi açmak için çabaladıkça acı veriyordu. Sessizliği dinleyerek bir süre nefeslerimin düzelmesini bekledim. Daha iyi hissettiğim ilk anda göz kapaklarımı birbirinden ayırarak karanlıktan sıyrıldım.
Beyaz bir tavanla karşılaşmam, hemen sonrasında bakışlarımı etrafta gezdirmeme neden oldu. Revirde olduğumun farkına vardığımda kaşlarım çatıldı. Başka biri var mı diye bakınırken tek olduğum kanısına vardım. Hafifçe doğruldum ve ayaklarımı yatağın dışına sarkıttım.
Ayaklarım yere değdiğinde revirin kapısı açıldı ve içeriye biri girdi. Bu birinin Joseph olduğunu yüzünü benim tarafıma döndürmesiyle anladım. Kaşlarım şaşkınlıkla alnıma yükseldi ve bakışlarım onun üzerinde gezindi. Yürüyerek yanımdaki yatağın üzerine oturdu, bana dönük bir şekilde. "Neden buradasın?" diye sorma ihtiyacı hissettim dudaklarımı aralayabildiğimde. "Hiç," diyerek omzunu silkti. "Dejavu oldum yalnızca."
"Önceden de mi yaşandı bu olay?" diye sordum bunun üzerine. Başını aşağı yukarı sallayarak beni onayladı. Bu yanıtla kaşlarımı çattım. "Nasıl yani?" dedim bir sonuca varamayınca. Dudaklarını kemirdi ve söyleyip söylememe arasında kararsız kalmış gibi düşündü. Sabırla onu beklerken en sonunda söylemeye karar vermiş olacakki dudaklarını araladı. "Ben de ilk yılımda birinin kolunu yakmıştım." Daha sonra gözleri dikkatli bir biçimde yüzümde dolaştı, benim kim olduğumu anlamaya çalışıyordu.
"Ben bilerek..." diye başladım ama devamını getiremeden sustum. Gözlerim onun koyu gözleriyle çakıştığında bana, beni anlıyormuş gibi baktığını gördüm. "Biliyorum, yalnıza kendini korumak istedin. Ancak Argos'ın en sivri kurallarından birisi başka öğrencilere zarar vermemektir. Seni müdürün odasına bekliyorlar." Gerilmeden edemedim ve elimin altındaki çarşafı kavradım.
Joseph ayağa kalktı ve bir elini bana uzattı. Titreyen elimi eline götüreceğim sırada duraksadım, kızın bileği gözümün önüne geldiğinde sıkıca gözlerimi yumdum. Havada kalan elim başka bir elle temas ettiğinde irkildim, gözlerimi açarak elimi tutan Joseph'in elinden kurtarmak istedim ama buna izin vermedi. Beni kaldırdı ve dengede durmama yardım etti. Acı çekmediğini gördüğümde rahatladım ve beni yönlendirmesine izin verdim.
Revirden çıktık ve merdivenlere yöneldik. Joseph'den yardım alarak attığım adımlar duraksadı ve başımı döndürüp yardım istercesine ona baktım. Bu merdivenlerden çıkmam mümkün değildi. Joseph birkaç saniye düşündü, ardından eğildi ve beni kucağına aldı. Bu düşünceli hareketi karşısında gülümsedim ve bir elimi göğsüne yasladım.
Merdivenleri çıkarken çoğu büyücü ve cadının derslerde olduğunu fark ettim. Bu yüzden her zamankinden sessiz bir ortam vardı. Yüzünden yorulup yorulmadığını anlayamıyordum ama rahatça çıkması yorulmadığını gösteriyordu. Müdürün odasının önünde durduk ve beni indirdi, ayaklarım yere daha sağlam basıyordu artık. Joseph'in aurası beni iyi hissettirmişti.
"Şimdi gitmem gerek." dedi ve onay beklercesine bana baktı. İstediğini verdiğimdeyse arkasını döndü ve merdivenlerden indi. Derin bir nefes aldım ve kapalı kapıya birkaç yumruk indirdim. Kulpundan tutarak çevirdim ve açılan kapıyla odaya girdim. Birkaç metre ötede müdürün masası gözüme çarpan ilk şey oldu. İki yanındaki koltuklardan birinde büyü dersleri profesörünü görmek ise kaşlarımı kaldırmama neden oldu.
Masanın diğer tarafına oturan müdürle gözlerimiz kesiştiğinde, ilk günkü enerjik havasından ve gülümseyen yüzünden eser kalmadığını gördüm. Kaşları çatıktı ve suçlayıcı bakışları direkt olarak üzerime yönlendirilmişti. Bu, hangi yüzünün gerçek yüzü olduğunu sorgulamama neden oldu. Yutkunarak içerye girdim ve kapıyı kapattım.
![](https://img.wattpad.com/cover/188855698-288-k566239.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CLAMOR EFSANESİ
FantasyYüzyıllar önce Ölümün Efendisi, tüm dünyayı yok edecek bir ordu kurmak için şeytanla anlaştı. Şeytan ona bu güçlü orduyu parmağını şıklatarak verirse işin hiçbir eğlencesi kalmayacağını düşünüyordu. Bu yüzden orduyu yediye böldü ve yedi ayrı diyara...