5. BÖLÜM ∫ SİVRİDİŞ

573 62 20
                                    

BÖLÜM 5: SİVRİDİŞ

Kaç gün boyunca yollarda olduğumuzu ya da kaç kilometrelik mesafe kat ettiğimizi bilmiyordum. Tahminimce 3-4 gündür ilerliyor, kamp yapıyor ve uyuyorduk. Ve bu süreç zarfında hava durumu hiçbir değişikliğe uğramamıştı. Yemeklerimiz tükenmişti, arada sırada şans eseri karşımıza çıkan meyvelerle ayakta kalmıştık.

Yorgundum, açtım ve birkaç saatten daha fazla uyku uyumak istiyordum. Neyseki su ihtiyacımızı yağmurdan karşılayabiliyorduk, atlar da en az bizim kadar yorulmuştu. En azından otlarla beslenebilen hayvanlardı da onlar için ayrı bir yemek taşımamız gerekmiyordu.

İşte gelmiştik. Karşımda Sivridiş mağarasının girişi duruyordu. Hepimizin sığabileceği büyüklükte bir ağzı vardı. Derin bir nefes alarak ilk adımımı attım. İkizler de beni takip ettiler. Safiri ipinden tuttuğum için o da hemen yanımda ilerliyordu. Karanlık mağaraya tamamen girdiğimizde fırtınanın içeriye girmediğini görmek beni şaşırttı. İkizler de benim gibi düşünüyor olmalıydılar çünkü büyülerini çekmişlerdi. Hafif bir rüzgar saçlarımı okşasa da hırçın değildi.

Her yer karanlık olduğundan mağaranın girişinden gelen loş ışık dışında bir şey gözükmüyordu. Az sonra ise Roni'nin dışarıdan getirdiği çalıları toplayarak ateş yaktığını gördüm. Çalılar ateş alıp ışık ve ısı kaynağı oluşturduklarında artık o kadar da karanlıkta sayılmazdık. Etrafımı incelediğimde normal bir mağaranın içinde olduğumuzu görmek beni şaşırttı. Küçük sayılırdı ve her yeri kapalıydı.

Gizli bir geçit ararcasına gözledimi kıstığımda mağaranın geniş yüzeyinde bir çıkıntı fark ettim ve oraya ilerledim. Çıkıntıya elimi koyarak ittirdim, taş; kapı kilidi gibi yerine oturarak peşinden benim boyutumda bir çöküntü açarak duvarı sürükledi. Nefesimi tutarak aşağıya doğru uzayıp giden merdivenlerin oluşumunu seyrettim.

"E, ne yapıyoruz şimdi?" Meli konuştuğunda dudağımı ısırarak ona yandan bir bakış attım. "Siz burada bekleyin, ben gidip geleceğim." Roni anında itiraz etti. "Saçmalama, bizi ne beklediğini bilmiyoruz! Buraya kadar seni oraya tek başına göndermek için gelmedik."

Meli ona katılırcasına başını salladığında içimin ısındığını hissettim. Birlikte geçirdiğimiz bu kadar vakitte onlarla gerçekten yakın birer arkadaş olmuştuk. "Ama birimiz burada kalmalı! Dediğin gibi bir daha çıkamazsak yardım çağıracak biri olmalı." Roni dediğimi mantıklı bulmuş olmalı ki bakışlarını yere çevirerek düşündü. Kafasını kaldırdığında gözleri Meli'nin üzerindeydi. "Sen kal."

Meli itiraz etmeden kafasını salladığında, Roni bir sopanın ucunu tutuşturup merdivenlere yöneldi, hemen peşine takıldım. Uzun sayılabilecek bir süre içinde merdivenleri indik. Aşağıda bizi karşılayan şey ise altın olduğunu düşündüğüm, dev bir kapıydı. Cehennemin girişi bu kadar davetkar olmamalıydı.

Altın kapının kulpundan tutarak ileriye ittirdiğimde ağırlığı dışında bir zorlanma yaşamadan açmayı başardım. Kafamı hafifçe geriye çevirip Roni'nin peşimden geldiğine emin olduktan sonra kapıdan içeri girdim. Yanan insanlar ve sürekli harmanlanan bir ateş cümbüşüyle karşılaşmayı beklerken sakin bir göletle karşılaştım. Üstelik etrafta hiçbir yaşam belirtisi de yoktu.

Kaşlarımı çatarak sessizliği dinlemeye başladım, az sonra bu daimi sessizliği bozacak bir takırtı olduğundaysa istemsizce nefesimi ciğerlerime hapsederek gelecek tehlikeyi bekledim. Göletin önündeki, büyük bir kaya olduğunu düşündüğüm şey hareket ederek üç başlı bir yılana dönüştü. Gözlerimi kocaman açarak sürünerek üzerimize gelen yılana baktım, pardon yılanlara. Yılan mı demeliydim?

CLAMOR EFSANESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin