29. BÖLÜM ∫ ESKİ TANIDIKLAR

95 12 1
                                    

29. BÖLÜM: ESKİ TANIDIKLAR

Belli ki birbirlerini eski zamanlardan tanıyorlardı ve yüzlerinden ikisinin de bu karşılaşmayı beklemediğini rahatlıkla söyleyebilirdim. Sessizlik bir el misali uzanarak parmaklarıyla üçümüzüde avucuna almış gibiydi. Ormanın ağaçlarından sıyrılarak tenime ulaşan rüzgar, hafif esintileriyle gerçeklikte kalmama yardım ediyordu.

Sessizliği ilk bozan kişi Hersus oldu. Dudaklarını birbirinden ayırdığında gözlerinde yer alan şaşkınlık hala gitmemişti. Bacağının acısını bile hissettiğini sanmıyordum. "Sen... Nasıl geldin? Niye?"

Bu sözler pekte arkadaşça edilmiş gibi değildi. En azından yakın olduğun birini uzun zamandır ilk kez gördüğünde vereceğin ilk tepki bu olmamalıydı. Revalius başını hafifçe eğerek yüzünü gizledi ancak alayla yukarı kıvrılmış dudaklarını seçebildim. "Ne bu tavrın Baş Şövalye? Artık böyle mi karşılanıyorum?"

Hersus iki elini de telaşla havaya kaldırdıktan sonra salladı. "Hayır, hayır... Ben sadece şaşırdım."

Şeytan başını kaldırarak Hersus'un gözlerinin içine baktığında Baş Şövalye'nin bakışlarını kaçırdığını gördüm. "Sen neden bu taraftasın? Yaralanmışsın birde?" Revalius soruları sorarken kaşları çatılmıştı. O an buranın aslında meleklere ait olduğunu ve bir şeytanın bu tarafta bulunmaması gerektiğini hatırladım.

Hersus sıkıntıyla iç çekti. "Alev köpeklerinden birini bu tarafa geçerken görmüşler," dedikten sonra gri gözlerini ağaçların gövdelerinin arasında gezdirdi. Revalius ile nasıl konuşması gerektiğini bilemiyor gibiydi. "Bakıcının ilgilenmediği bir an saraydan kaçmış, her yeri alt üst etti. Ona her yaklaştığımızda elimizden kaçırıyoruz."

Revalius hafifçe kafasını kaldırdı. Kaşları çatıktı. Alev köpeklerinin ne olduğunu bilmiyordum ama belli ki oldukça tehlikeli hayvanlardı. Revalius'un gözleri kısa bir süreliğine benim onu izleyen gözlerime değdiğinde kaşları gevşeyerek eski halini aldı. "Bu kız kim?" Hersus'un bana yönelik olan sorusuyla gözlerimi gri harelerine çevirirken devam etti. "Ayrıca babanın, kralın senin burada olduğundan haberi var mı?"

Kral? Revalius'un babası? Tamda şeytan hakkında her şeyi öğrendiğimi düşünürken bildiklerimin bir avuçtan fazla olmaması sinir bozucuydu. Dudaklarım hafifçe aralık bir şekilde öylece yere bakarken Revalius'un sesi kulaklarımdan içeriye akın etti. "Uzun hikaye... Sadece keyfimden gelmediğimi bil. İşim bitince bir yüzyıl daha uğramam buraya."

"Ne işi?"

"Neyse ne Hersus, niye merak ediyorsun ki?" Revalius'un bıkkınlıkla çıkan sesinden sonra sessizlik oluştu. Bu sessizliği bozan ses ise üçümüzden de çıkmamıştı. Çalıların arkasında nefes nefese kalmış ve telaşla birinin ismini tekrarlayıp duran bir kız vardı. Ağaçların kalın gövdelerinden dolayı yalnızca bir kısmını seçebildiğim kız bizim içinde bulunduğumuz küçük daireye çıkınca onu izlemeye devam ettik. Her ne kadar rahatsızlık verici bir görüntü oluşsa da tanımadığım kişilerle konuşmaya pekte hevesli sayılmazdım.

Kız kafasını kaldırdığında kahverengi saçları omuzlarının arkasından beline doğru döküldü. İri gözleri saçlarıyla aynı renkti ve üzerinde gümüş rengi üniforma vardı. Gözleri bizi bulduğunda mümkün olabilirmiş gibi daha da irileşti. Bir eliyle karnını tutuyordu ve karnında yara olduğu kırmızıya boyanan kıyafetlerden anlaşılıyordu.

Hersus öne atıldı ve kızın ağırlığını kendisine vermesini sağladı. "Diğerleri nerede?" diye sordu. Kız bayıldı bayılacak gibiydi, o köpek her nasıl bir saldırı gerçekleştirmişse onu bayıltacak raddeye getirmişti ve bu oldukça ürkütücüydü. Dudaklarını zorlukla araladığında ağzından birkaç kelime çıktı. "Herkesi sıkıştırdı, zar zor sıyrıldım aralarından."

CLAMOR EFSANESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin