10. BÖLÜM: IŞIĞI KAYBETMEK
❧Revalius görüsünde annemin çok hasta olduğunu görmüştü. Hemen eve dönmek istediğimdeyse beni geri çevirmeyerek atını vermişti. Benimle gelmek istediğinde sonuna kadar reddetmiştim. Anladığım kadarıyla gördüğü görü yüzünden halsiz düşmüştü ve bu uzun yola çıkarak yalnızca kendine eziyet ederdi. O da bana yalnızca ayak bağı olacağını fark edip gelmekten vazgeçmişti.
İlk fırsatta yanıma geleceğini söylemişti.
Dört nala sürdüğüm atın üzerinde giderken annemin ne halde olduğunu düşünmeden edemiyordum. Çok hasta... Bunun anlamı neydi? Yemek yiyebiliyor muydu? Halsiz miydi? Yataktan kalkamayacak halde miydi?
Düşündükçe kalbim iki kayanın arasında eziliyordu. Benim bilmediğim bir hastalığı mı vardı? Beni kaçırdıklarında aniden mi ortaya çıkmıştı? O kadar mantıksız geliyordu ki zihnime doluşan bu düşünceler! Bazı göz ardına iteklediğim varsayımlar kulaklarımı tırmaladığında aldığım nefes bile yetmemeye başlamıştı.
Kafamı iki yana sallayarak gözümden süzülen yaşların rüzgara karışmasını sağlarken görüntüm netletmişti. Şelaleye gelene kadar beynimde onlarca senaryo çizip çizip karalamıştım. Şelaleyi tek elimle yarıp duraksamadan kapıdan geçtim. Nehiraltı gözlerimin önüne serildiğinde birkaç gözün beni bulmasını önemsemeden atımdan indim ve birkaç saniye alık alık etrafa bakındım. Nerede tutuluyordu? Muhtemelen sağlık evi olarak kullandığımız yere götürmüşlerdi onu.
Yerini bildiğim ağacın merdivenlerini daha önce hiç kullanmadığım bir hızla çıktım. Elimde olsa merdivenleri bile kullanmazdım. Halatlar bağlı olan yola girerek revire girdiğimde başında toplanan insanları ve aralarındaki boşluktan yatakta yatan annemi gördüm. Dizlerimin bağı çözülmüştü sanki. "Anne." dedim bir kedinin açlıktan miyavlaması kadar çaresiz bir halde. Etrafındaki insanlar benim sesimle arkalarına döndüler ve geçmem için yer açtılar.
Bir saniye daha beklemeden ilerledim ve annemin bedeninin yanına çöktüm. Gözlerim onun zayıflamış bedeninde ve çökmüş yüzünde gezindi. Elini titrek bir şekilde havaya kaldırdığında onu yormamak adına, deri olmasa yalnızca kemik göreceğim elini tuttum. Yatağın üzerinde gözlerimde akmaya hazır yaşlarla onun solgun tenine baktım, göz altları en az umudum kadar karanlıktı.
Hafifçe elimi sıktığında gözlerimden yuvarlanan bir yaş dudaklarımın kıyısına inmişti. "Nessa." dedi en sonunda konuşabildiğinde. Gözlerinin odağı ben olduğumda ona yapabildiğimin en iyi gülümsemesini yaparak sundum. Elini dudağıma getirip küçük bir buse kondurduğumda bitkin haliyle gülümsedi. Bu kadar kötü bir haldeyken bile, gülümsemesi çok güzeldi. Ona içimden gelerek anne dediğim zamanlar çok sınırlıydı, kendi kendime konuşurken bile ona Leydi Maylie dediğim zamanlar oluyordu. Doğduğumdan beri yanımda olan kadına, bana herkesten çok annelik ve babalık yapan kadına hak ettiği değeri verememiştim.
"İyileşeceksin." diye fısıldadım ama bu kelime kendinden emin bir kelime olması gereken yerde, yalnızca bunu isteyen bir kızın dudaklarından çıkan kelime olmuştu. Annem baş parmağıyla elimin üstünü okşadı. "Seni hep sevdim, seveceğim." dedi ve kuru bir öksürük esir aldı boğazını. Ama o bunu önemsememişti zira diyecekleri daha önemli gibiydi. "Yalnızca, buraya iyi bakmanı istiyorum senden. Ben gittiğimde, onlara leydilerinin hala var olduğunu hissettir." Dinlenmek için derin derin nefesler aldığı sırada başımı usulca onaylar anlamda salladım. "Hissettireceğim, seni seviyorum anne." dedim ona bunu söylemek için geç kaldığımı bile bile.
Nehiraltı leydisi merhametinden bir gram eksiltmeyerek gülümsemesini tekrar yüzüne yerleştirdi. Solmuş sarı gözleri bana bakarken iyice koyulaştı ve en sonunda, kendilerini ebediyete kapattılar. O an, ışığımı kaybettiğimi iliklerime kadar hissettim. Artık kaybolduğumda, bana yol gösterecek bir ışık yoktu.
![](https://img.wattpad.com/cover/188855698-288-k566239.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CLAMOR EFSANESİ
FantasiYüzyıllar önce Ölümün Efendisi, tüm dünyayı yok edecek bir ordu kurmak için şeytanla anlaştı. Şeytan ona bu güçlü orduyu parmağını şıklatarak verirse işin hiçbir eğlencesi kalmayacağını düşünüyordu. Bu yüzden orduyu yediye böldü ve yedi ayrı diyara...