BÖLÜM 6: GÖZDE LEYDİ
Medyadaki kız bana Nessa'yı anımsatıyor ;)
❧
Ellerimi kucağımın üstüne bırakıp önüme düşen saçlarımın ardından Meli'ye kaçamak bir bakış attım. Ona olanları anlatmıştım ancak hala anın şokundan çıkamamış olmalıydı. Kıyafetlerim altın kapının ardında kaldığı için hala ıslak ve üstüme yapışmış olan kumaş parçasıyla ateşin önüne oturuyordum. Roni sonunda merdivenleri çıkmış ve mağaranın en uzak köşesine sırtını yaslamıştı.
Kısacası şeytan hariç herkes bir tür şokun etkisindeydi. Yılan uyanmadan ya da şeytan ona her ne yaptıysa etkisinden kurtulmadan gitme taraftarı olsam da şeytanın rahatlığını gördükçe bir şey yapma gereksimi duymuyordum. Ayrıca üstü hala çıplaktı, alnına düşen koyu saçları nasıl olduğunu bilmediğim bir şekilde kurumuştu, tıpkı altındaki eşofman gibi.
Ateşe ne kadar yakın olursam olayım bir üşüme hissi omuzlarıma bindiğinde ellerimi kollarıma çıkardım ve sürterek ısıtmaya çalıştım. Şeytanın mahmur bakışları üzerime düştüğünde bakışlarımı kaçırarak sessizliği bozan ateşin çıtırtılarını dinlemeye koyuldum. Hemen ardından şeytan hareketlenerek arkama geçti ve ayaklarının üstünde yere çömeldi. "Üşüyor musun?" Yakıcı nefesi enseme temas ettiğinde usulca başımı sallayarak sorusuna onay verdim.
Kemikli ve büyük elleri omuzlarımı kavradığında irkilsemde kendimi kımıldamamaya zorladım. Ellerini koyduğu yerden bir ısı dalgası vücuduma yayıldığında gevşeyerek gözlerimi kırpıştırdım. Üzerimdeki kumaşın ve saçlarımın ıslaklığı yayılan ısı dalgasıyla kuruduğunda şaşkınlıkla ona döndüm. "Teşekkür ederim." diye mırıldandığımda gözleri yüzümde gezindi, bir elini kaldırarak saçlarımın içinden geçirdiğinde uzun ve zapt edilemez saç tellerim onun elleri arasında şekillendi.
Elini geriye çekip ayağa kalktığında saçlarımın yumuşaklığı karşısında mest olmuştum. Bende ayağa kalkma ihtiyacı hissederek usulca kalktığımda Roni ve Meli'nin bakışları ikimizin üzerindeydi. Boğazımı temizleyerek konuşmaya başladım. "Gitsek mi artık?" soruma hazırlanmaya başlayarak yanıt verdiler. Atlar mağaranın girişinde olduğundan fırtınadan korunuyorlardı. Ancak üzerlerindeki huzursuzluk şeytanı gördüklerinden beri ikiye katlanmıştı. Sadece Safir her zamanki gibiydi.
Meli atların yanına gidip sırt çantasından battaniyeyi çıkararak yanıme geldi ve bana uzattı. Teşekkür edip elinden aldığım battaniyeyi açarak omuzlarımın üzerinden sardım. Yumuşak battaniye ayak bileklerime kadar uzandığında rahatlayarak derin bir nefes aldım. Safir'in üzerine oturup battaniyeyi vücudumu saracak şekilde düzeltip ikizlere baktım. İkisi de toparlanmıştı, Meli atına yerleşmiş bizi bekliyordu. Roni ise ateşi söndürerek kendi atına yerleşti.
O sırada ayaklarımın hala çıplak olduğunu hatırlayarak dudağımı büzdüm. Şeytan da benimle aynı durumdaydı. Ona baktığımda ayaklarını umursamadan yanıma gelip arkama yerleşti. Safir varlığından rahatsız olmuş gibi görünmüyordu. Şeytan kollarını iki yanımdan uzatarak ellerimin arasında sıktığım ipi önemsemeden benim ellerimin üzerine avuçlarını kapattı. Kirpiklerimi kırpmadan izlediğim bu eylem karşısında ne yapacağımı bilemeyerek öylece durmayı tercih ettim.
Roni onun bu hareketine gözlerini devirerek atının üstünde dışarıya çıktı. Fırtına ona yer açtığında Meli de ardından gitti. Şeytanın alaycı gülüşünü kulağımın kenarında hissettim. Hemen ardından Safir'i hareketlendirerek bizi fırtınanın içine daldırdı. İkizlerden birkaç metre önde durduğumuzda kaslı kollarını iki yana açarak başını gökyüzüne kaldırdı. Daha önce duymadığım ve farklı bir dil olduğunu düşündüğüm kelimeler dudaklarının arasından hızla çıkarken fırtınanın dinginleştiğine şahit oldum. Şeytanın her bir kelimesiyle de yavaş yavaş ortadan kaybolduğuna.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CLAMOR EFSANESİ
FantasyYüzyıllar önce Ölümün Efendisi, tüm dünyayı yok edecek bir ordu kurmak için şeytanla anlaştı. Şeytan ona bu güçlü orduyu parmağını şıklatarak verirse işin hiçbir eğlencesi kalmayacağını düşünüyordu. Bu yüzden orduyu yediye böldü ve yedi ayrı diyara...