25. BÖLÜM ∫ KAR TANESİ

94 13 0
                                    

25. BÖLÜM: KAR TANESİ

Günler hızla ilerliyordu, şimdiden 3 gün geçmişti bile. Omuzlarımda bana baskı yapan korku, her geçen saat daha da ağırlaşıyordu. Bu üç gün içinde de ne odamdan çıkmış, ne de bir yaşam belirtisi göstermiştim. Revalius'un gönderdiğini bildiğim hizmetli bana her öğün yemeğimi getiriyordu, açlık hissini bastıramaz duruma geldiğimde onları yiyordum.

Bu süreç zarfında çokça düşünme imkanım da olmuştu pek tabii. Ve düşündükçe şunu fark etmiştim: Revalius'u gözümde büyütüp dokunulmaz yapan bendim, hiçbir hata yapmayacağına inanıp onu kusursuzlaştıran da. Bunu dediklerini düşündükten sonra çok daha iyi anlamıştım. Sonuş olarak hepimiz evrenin birer parçasıydık ve elimizden bir şey gelmiyordu.

Düşüncelerimi toparladıkça sinirim yatışmış, harlanarak yanan öfkemin üzerine bir kova su boşaltılmıştı. Ona karşı herhangibir kinim kalmamasına rağmen bu odadan çıkmak ya da onun yüzünü görmek içimden gelmiyordu. Dolunay geçip gidesiye kadar bu odanın dışına adım atmak istemiyordum.

Biraz rahatlamak ve uyuşukuğumuatmak adına duş almaya karar verdim. Endişelerimin ve korkularımın da akıp giden suya karışmasını diledim.


ÖLÜMÜN EFENDİSİ'NİN KALESİ.
3 GÜN ÖNCE.

Taht salonunda esen sert rüzgarlar ondan daha sert bedenlere çarpıyordu. Özellikle içlerinden biri, rüzgarın dahi hızını kesmesine neden olacak kadar keskin bir auraya sahipti.

Ölümün Efendisi.

Etrafına her daim ölümün soğukluğunu yayan ve onu evcil hayvanı gibi yanında gezdiren, aklı olan her canlının yanına yaklaşmakta tereddüt ettiği adam. Şeytanı cehenneme zincirleyen ve yenilmez ordusunu kurup dünyaya diz çöktürmek isteyen acımasız adam.

Onun hakkında pek çok efsane etrafta dolanırdı ve pek çok korku yanlarında gelirdi. Adını ağzına almaya korkanlar da vardı, onun yaşamadığını iddia ederek ona karşı çıkmaya çalışanlar da. Ancak düşünceleri ne olursa olsun hepsi ondan çekinirdi, hakkında konuşurlarken iki kez düşünürlerdi. Ondan korkuyorlardı ve buna en çok önüne çıkılamayan gücü de etkiliydi ama bundan daha etkili bir şey vardı: o bir efsaneydi.

Tahtında otururken donuk bakışlarını salonun kapısından çekmiyordu. Kendi kara büyüsünü kendi oluşturmuş bir büyücüydü o, var olanları kullanmayı reddedip elleriyle büyü yazmıştı; sıradan bir kara büyücünün kullandığı ne varsa, o hepsinin daha derinine inmişti. Ruhunu şeytana satmaktan korkmuyordu çünkü çoktan içindeki boşluk onu yutmuştu.

Az sonra ise salonun büyük kapıları iki yana açıldı. Pelerinli bir adam elindeki bastonu zemine bastırarak yavaş adımlarla öne çıktı. Pelerininin altından zar zor görünen gözlerini odadaki diğer iki büyücünün üzerinde gezdirdi. Gözlerini Ölümün Efendisi'nin tahtının yanındaki tahtta oturan güzel kızın üzerinde birkaç saniye fazladan oyalandı.

Ölümün Efendisi dakikalardır koruduğu sukuneti bozmak için dudaklarını araladı. "Neredeydin?" diyerek sakince konuştu. "Bulduğun ilk fırsatta kendini gizlemişsin, bu konu hakkında anlaştığımızı sanıyordum Kurez." Kurez dudaklarına gülümsemesini yerleştirirken tek elini kullanarak pelerinin başlığını kafasından attı. 4 yıla yakın bir süredir yanında durduğu adama baktı. "Hadi ama lordum, asıl ben beni evcil hayvanınız gibi kontrol etmeyeceğiniz konusunda anlaştığımızı sanıyordum."

Ölümün Efendisi dudaklarının arasından soğuk nefesini verdi. Hiçbir koşulda kendisinin kurallarına karşı gelenleri affetmeyen biriydi o, ancak şu anda; karşısında zar zor yollarla bulduğu ve kesinlikle kaybetmek istemediği bir bilge dururken, kendi kendisine sinirlerini kontrol etmesi gerektiğini hatırlattı.

CLAMOR EFSANESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin