20. BÖLÜM ∫ ŞEYTANIN FISILDAMASI

271 28 1
                                    

20. BÖLÜM: ŞEYTANIN FISILDAMASI

"Revalius?" diye mırıldandım şaşkın bir halde.

"Merhaba," dedi çocuksu bir tavırla ve elini saçların atarak karıştırdı. "Umarım çok geç kalmamışımdır, Diablous epey hızlı bir ejderha ama kapıdan girerken üç başlı yılan sorun çıkardı." Yaptığı açıklamayla dudaklarımda bir tebessüm yer edindi.

"Eh, birkaç kırbaç darbesi kadar geç kaldın." Dudaklarım büzülürken alaylı ifademi korumaya özen gösteriyordum, aksi takdirde ayaklarımın üzerinde bile dikilemezdim. Revalius'un yüzü ciddiyetle sarmalanırken gözleri benim üzerimde gezindi, zararımı tespit etmeye çalıştığını anlayarak iç çektim. "Merak etme, mucizevi şifalı ellerimle onları iyileştirdim. Her nasıl oluyorsa, hala sorguluyorum ama." Ben içini rahatlatmak için konuşurken onun kaşları daha da çatıldı. Dudaklarımı birbirine bastırarak ona baktım, hafifçe eğildi ve elini bana uzattı. "Gel hadi," demesiyle merdivenin yukarısına baktım, sonra da kapının önündeki şeytana.

Gözlerimdeki soru işaretlerini fark etmiş gibi derin bir nefes aldı. "Artık bu saçmalığa bir son vereceğim. Seni burada tutamayacaklarını kafalarına vura vura anlatmam gerekecek ayrıca." Adımlarımı çıkıntıya yönelttim, duvar kapının önünde üst üste dizilmiş zebanilerin bedenlerine aldırmadan üzerlerine basarak kapıdan geçtim. Elim uzandı ve hiç yadırgamayan bir tavırla onun elini kavradı.

Avucundaki parmaklarımı sıkıca sardı, o önden bedenlerin üzerinden indiğinde bende peşindeydim. Omzumun arkadından ceset gibi duran zebanilere kısa bir bakış attım ve tekrardan önüme döndüm. "Nereye gidiyoruz?" diye sordum onun elini sıkarken. Gücümü toplamama yardım ediyordu sanki.

Arkasından gelen bana çevirdi kafasını, gözlerindeki yakıcı ifade yerini koruyordu. Sinirliydi, sakin halini nadiren değiştirdiğinden neler olacağını kestiremiyordum. Bana olanlar yüzünden mi sinirliydi? "Cehennemin de bir karar merkezi vardır, baş zebani ve yardımcıları işletir. Genelde oraya gerek görülmez, onların gözünde Günahkâr, Günahkâr'dır ancak bu defa işleri değiştirmek zorunda kalacaklar." dedi sert sesi ve kendinden emin ifadesiyle.

Dudaklarımı birbirine bastırdım, o yeniden önüne dönerken benim bakışlarım birbirlerine sıkıca tutunan ellerimizdeydi. Ona dokunmak yabancı gelmiyordu, varlığına aşina oluyordum. Bu kötü bir şeydi çünkü olmadığı zamanlarda varlığını dolduracak hiçbir şey bulamayacaktım. Göğsüm sıkıntıyla kalkıp indi ve şu anda bunları düşünmek için uygun bir zaman olmadığına karar vererek öteye itekledim.

Bir odanın içerisine girdik, oda dikdörtgen şekildeydi ve ortada neden yapıldığını anlamadığım bir masa ve etrafında sandalyeler vardı. Masanın başında oturan, şimdiye kadar gördüğüm en büyük boynuzlara sahip bir kadın vardı. Gözlerinde kararlı ifadesi, masanın üzerine koyduğu ellerindeki düzgün tırnaklarıyla oynuyordu. Geldiğimizi duyduğunda başını yavaşça kaldırdı, hiç saçı ya da kaşı olmamasına rağmen güzelliğinden hiçbir şey kaybetmemişti. Bakışları ikimizin üstünde dolaştı, önce şeytanı süzdü hiç hoşlanmadığım bir ifadeyle. Ardından küçümseyici bakışlarını benim üstüme yöneltti.

Kaşlarımı çattım istemsizce ve Revalius'un elini daha sıkı kavradım. Zebaninin bakışları oraya döndüğünde kaşlarının olması gerektiği yeri alnına doğru kaldırdı, şaşırmıştı ama neden şaşırdığını anlamamıştım.

Kadının iki yanında ayakta dikilen zebaniler huzursuzca kıpırdandığında bakışlarım onları buldu. Gözlerinde gezinen bariz bir korkuyla şeytana bakıyorlardı, her an bir hareket yapacakmış gibi tetikteydi bedenleri. Revalius masanın önüne geldiğinde kadının karşısındaki sandalyeyi çekerek oturdu. Diğer yanından bir sandalye çekip bana baktığında adımlarımı oraya yönelttim ve çaprazındaki sandalyeye oturarak bakışlarımı zebaniye yönelttim. Baş zebani bu kadındı anlaşılan.

CLAMOR EFSANESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin