2. BÖLÜM ∫ NEHİRALTI

1.9K 77 10
                                    

BÖLÜM 2: NEHİRALTI

Bilinmeyeni bulmak. Gözlerimin içine bakarak o cümleleri söylerken ne düşüneceğimden emin değildim. Benden bir şey istemese o hikayeyi anlatmayacağını biliyordum. Ancak benden ne isteyebilirdi ki?

Lucias'ı gördüğümde adımlarımı ona yönelttim. Akademideki ilk günüm bitmişti işte. Eski çağ tarihinden sonra birkaç tane derse girmiştim. Bundan sonraki günlerin daha zor olacağını hissettiriyordu herkes. İlk günden okuldan bu kadar tırsmamalıydım belki de. Bir tane kaçık profesörün beni laflarıyla korkutmasına izin vermemeliydim.

Kendi kendime teselli verdikten sonra omuzlarımı dikleştirerek Lucias'ın yanında durdum. Buraya gelmek için kullandığımız pegasusların eyerlerini düzeltiyordu. "Gününüz nasıldı leydim?" kendi pegasusumun yanına gidip boynunu okşadım. "Hayal ettiğimden daha kötüydü."

"İlk günler hep en zorlarıdır, endişelenmeyin." kanatlarına dikkat ederek atıma çıktım ve eyerinin ipini elime aldım. Kanatlı bir ata binmek oldukça nazik davranmayı da beraberinde getiriyordu. "Bunu hatırlayacağım."

Lucias da pegasusuna bindikten sonra havalanmak için harekete geçtik. Pegasuslar önce normal bir şekilde koştular, sonrasında ise kanatlarını rüzgarın bir parçasıymışcasına hareketlendirerek cüsselerimizin yükünü süzülüp giden rüzgarın narin ellerine bıraktılar.

Daha rahat kanat çırpması için kendimi kafasına doğru eğdim. Bacaklarımı kanatlarının birazcık gerisine uzatmıştım. Bulutların üzerine çıktığımızda derin bir nefes alarak kendimi her zerremde dolaşan hava akımına bıraktım. Kollarımı iki yana açarak gözlerimi kapattım ve bu anın tadını çıkardım, gökyüzü her zaman bu kadar sakin olmuyordu.

"Dikkat edin leydim, düşmenizi istemeyiz!" Lucias'ın sesini zar zor işittiğimde omuzumun ardından ona baktım. Aramızda hatırı sayılır bir mesafe vardı. Beni duyabilmesi için sesimi yükselttim. "Endişelenme Lucias. Bu pegasuslar ailemize sadık biliyorsun, düşmeme izin vermezler."

Lucias bana hak vererek kafasını salladığında yeniden önüme döndüm ve ellerimin arasındaki ipi sıkıca tuttum. Ailemize sadıktı, bana değil. Acaba düşersem gerçekten de beni kurtarırlar mıydı? Hiçbir hayvana yalan söyleyemezdik sonuçta, özellikle de sihirli olanlara.

Birkaç hafta önceye kadar pegasus kullanmayı bilmiyordum bile. İlk binmek istediğim pegasus şahlanıp beni istemediğini çok açık bir şekilde belli etmişti. Ondan sonrakilerde. Sadece şu an üzerinde olduğum pegasus, Safir, benden kaçmamış ve ona binmeme izin vermişti. Boynunun üzerindeki tüylerini okşadım, ister istemez ona bir sevgi besliyordum.

Bir süre daha uçtuktan sonra Nehiraltı Şelalesi'nin önüne iniş yaptık. Şelalenin suları hırçın bir şekilde aşağı iniyordu ve uzayıp giden akıntıyla birleşiyordu. Tam birleştikleri yerde kocaman bir köpürcük şöleni oluşmuştu ve yukarıdan gelen her su kütlesiyle birlikte köpürmeye devam ediyordu. Lucias tek eliyle yuvarlak çizip o yuvarlağı şelalenin içine gönderdi. Şelale onun yaptığı büyüye karşılık vererek iki metre yüksekliğinde ve genişliğinde yarılarak Nehiraltı'nın kapısını bizim için araladı.

Bu büyülü görüntüye nefesimi tutarak baktım ve ilerlemesi için pegasusumu teşvik ettim. Beni dinleyerek aheste adımlarıyla şelaleye doğru ilerlemeye başladı. Suların bize değmeyerek iki yanımızdan süzülmesi her gün görseniz dahi alışamayacağınız bir görüntüydü. Bir geçit gibi bölünmüş suyun içinden geçtik ve büyüdüğüm yere geldik.

Cadılar, büyücüler, elfler ve perilerle birlikte yaşıyorduk. Bu ırklar uzun yıllardan beri anlaşan tek ırklar sayılırdı. Bana göre bunun sebebi ortak bir yanları olduğu içindi. Sihir yapabiliyorlardı. Sihir yapan başka ırklar da vardı elbette ama bu dördü içlerinde gücünü en iyi kullananlardı.

CLAMOR EFSANESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin